Bir Tatlı Huzur 25/04/2019
1) Uyku ilacı sürekli kullanılabilir mi? 


Birkaç çeşit uyku ilaçları var daha çok benzodiazepin türevi yani diazepam, alprozolam vs. gibi ilaçlarında uyku ilacı gibi kullanımı var. Bu sık kullanılan bir şey değil ama kullanılabiliyor hekimler tarafından. Bunların uzun süreli kullanımı yani 3 ile 6 aydan sonra kullanımı çok tavsiye edilmiyor. Çünkü bağımlılık riski var ama onun dışında mesela ‘’ketiapin’’ diye şizofrenide de kullanılan ama uykuya da ciddi katkısı olan bir ilaç var. Onun uzun süreli kullanımı çok büyük riskler içermiyor eğer düşük dozlarda kullanılırsa. Bazı antidepresanlar da uyku ilacı gibi kullanılabilir trazodon, mianserin, mirtazapin gibi ilaçlar. Bunların kendilerine göre kilo alma, ağız kuruluğu gibi yan etkileri olabilir. Eğer bu yan etkiler çok büyük sorun çıkarmazsa uyku ilaçları hekim tavsiyesiyle sürekli kullanılabilir. Eğer bu ilaçları düzenli kullanmak dışında uyuyamıyorsa insanlar bu çok önemli bir sonuç çünkü bizim için uyku çok değerli uykuyu muhafaza etmek için psikiyatrist tabir uygunsa her türlü şeyi yapar. Uyku hijyenine uyduğumuzda yani belli bir soğukluk, ılıklıkta bir yatakta, karanlık bir odada, televizyonun olmadığı bir yerde, sosyal medyayla ilgilenmeden yatağımızda yatarsak daha rahat uyuyabileceğimizi de söylemek isterim. 


2) KHK’lı kişilerden psikolojik sorunlar yaşayanların bundan kurtulmak için yapmaları gerekenler nedir? 


Evet, gerçekten KHK’lılar 1 Eylül 2016’dan bugüne kadar ciddi anlamda büyük bir basınç altındalar. Çoğu 2,5-3 yıldır işsizler, önemli bir kısmı hapse girdiler. Önemli bir kısmının yakınları hapse girdiler. Önemli bir kısım insan ciddi maddi güçlükler çekiyor ve işlerini kaybetti. Tüm bunlar hiç şüphesiz yoğun psikiyatrik süreçlere yol açıyor. Önerebileceğim şeyler şu; çok ciddi sıkıntıları varsa mutlaka psikiyatristlere gitmeliler. Onun dışında daha sık sosyal ortamlarda diğer insanlarla, başka KHK’lılarla, akrabalarıyla ve çocuklarıyla daha geniş zaman harcasınlar. Hiç şüphesiz uykularına çok dikkat etsinler ve yaşamdan kopmadan mutlaka hayatta kalacak şekilde dayanışıp iyimserliklerini muhafaza ederek hayatlarına devam etsinler ama gerçekten çok yoğun depresif şikâyetleri varsa veya daha başka psikiyatrik sebepleri o zaman mutlaka psikiyatristlerden yardım almalılar. Bu insanlar mali açıdan da zor durumdalar ama hiç olmasa devlet hastanelerindeki psikiyatristlere giderek ciddi bir destek alabilirler. Bundan asla kaçınmasınlar. Onun dışında da gidebilecekleri psikiyatristler, online hizmet alabilecekleri psikiyatristler varsa da onlara da ulaşabilirler. 


3) Kişilik bozukluklarının tedavisi nasıl, neye göre düzenleniyor? Tedavisi terapiyle mümkün mü yoksa kitaplarda yazdığı gibi gerçekten tedavisi yok mu? 


Kişilik bozuklukları öncelikle psikiyatrik hastalıklar değiller. Yani kişilik bozuklukları daha çok kişinin ana yapısı yani mesela uzun boylu olmak, kısa boylu olmak nasıl ki kendi başına bir hastalık değilse ama bazı hastalıklarda boyumuzun kısa kalması veya fazla uzamış olması söz konusu olabilir hormonâl güçlükler nedeniyle kişilik bozuklukları da aynı zamanda ruhumuzun bir tür bedeni gibi öyle düşünelim veya tabiatımız olarak ortaya çıkıyor. Bunları hastalık gibi düşünmemek lazım bunlar ana yapı. Yani kişilik bozuklukları kişinin ana davranış hattı oluyor. Gerçekten psikoterapisi var ama önemli bir kısmı zaten psikoterapiye zaten istekli olmaz. Kişilik bozuklukları genellikle kişilerin değil etrafındaki insanların çok rahatsız olduğu süreçlerdir. Kişilik bozuklukları sıklıkla etrafını suçlar, itham eder ve yanlış davranışlarının nedeni olarak etrafındaki insanları görür ve onları zorlar. Sürekli suçlayabilir vs. Psikiyatriste de ulaşmaları çoğu zaman çevrenin zorlaması veya çağrılarıyla olur. Çok da istekli davranmayabilirler özellikle narsistik kişiler kendisine aşırı önem veren, diğer insanlara empati yapamayan kişilerin psikoterapiye uyumları çok güçtür. Bununla birlikte borderline kişilikler için geliştirilmiş bazı psikoterapiler vardır. Güçlükleri olsa da tüm kişilik bozuklukları içinse esas olarak ilaç tedavileri nispi katkılar sağlayabilirler. 


4) Kişiye psikolojik desteğe ihtiyacı olduğunu nasıl kabul ettirebiliriz? 


Kişilerin psikolojik desteğe veya psikiyatrik bir desteğe ihtiyacı olduğunu kabul ettirmek o kadar kolay değil. Yani özellikle bir kişilik bozukluğu varsa bunu kabul etmeleri çok güç. Yine akıl hastalıklar varsa akıl hastalıklarında da kişinin psikiyatrik tedaviye ya da psikolojik tedaviye ikna olması çok güç olabilir. Bu tür durumlarda özellikle akıl hastalıkları için söylüyorum bu kişilerin ceza ehliyeti de veya hukuki tasarruf ehliyeti de yerinde değildir. Onların psikiyatriste ulaşıp bir şekilde ilaçla veya tedaviyle karşılaşmaları kritik öneme sahip olduğu için bazen biz de tavsiye edebiliyoruz hasta yakınlarına. Yani hastaya şöyle tekliflerde bulunabilirler; ‘’Ben falanca psikiyatristin yanına gidiyorum. Onunla görüşmem için senin de yardımına ihtiyacım olabilir. Doktor senden de bilgi alabilir. Bana yardımcı olmak ister misin?’’ diye psikiyatriste gidene kadar böyle bir ara yol deneyebilirler. Bu bizim sıklıkla müracaat ettiğimiz bir yoldur. Yine psikiyatrist yeterince bilgilendirilerse o görüşmenin düzenini ona göre ayarlar. O kişinin şikâyetlerini ayrıca bir hasta yakını gibi dinleyip diğer hasta gibi gözüken kişiden yola çıkarak o kişi hakkında da bilgi toplamak, genel tabiatı, o sıradaki psikiyatrik durumu hakkında psikiyatristin bir sonuca ulaşması mümkün olabilir. Dikkat ederseniz bunlar akıl hastaları için söylediğim bir yöntem yoksa hafif depresyonu olan, nevrotik rahatsızlıkları olan, kaygı bozuklukları olan vs. hastalarda bunu yapmak hem doğru değildir bir tür numara içeriyor çünkü bu ama maalesef akıl hastalarının doktora gidebilmeleri için bu yola müracaat etmek bir yöntem olabilir. Bu durumda doktor gerçekten o kişinin rahatsız olduğu, motive olduğu başka bir konuyu bulup onun üzerine odaklanabilir. Karşıdakine yani akıl hastasına hak verebilir. O hak verdiği konular kuvvetlendikçe kişinin psikiyatristle görüşme arzusu da motivasyonu da güçlenebilir. Buna ‘’motivasyonel görüşme teknikleri’’ diyoruz. Motivasyonel görüşme teknikleriyle pekâlâ hekim onun diğer sorunları konusunda ona da yardımcı olabileceğini o kişiye izah edip görüşme ve tedavi hattına onu da alması mümkün olabilir. Bu yöntemi sıklıkla öneririm. Diğer bu kadar şiddetli olmayan hastalarda da yine görünürde bir hastanın yakını gibi davet etmek, onlarla görüşmek de bir yöntem olabilir. En çok vurgulayabileceğim teknikler bunlar olabilir. 


5) Aşırı sinir ve birden parlama nasıl kontrol altına alınabilir? 


Aşırı sinir ve birden parlamanın bir çok nedeni olabilir. En önemli nedenlerinden birisi uykusuz ve aç kalmaktır. Özellikle şeker hastalığı gibi hastalıklarda da insülin direnci gibi konular veya açlık, glikozun yeterince kullanılamaması, yorgunluk, uzun süreli seyahatler, yol yorgunluğu gibi nedenler öfke patlamalarını tetikleyebilir. Bununla birlikte öfke patlaması psikiyatrik bir tablo olarak da karşımıza çıkabilir. ‘’Aralıklı patlayıcı bozukluk’’ diyoruz ona yani kişinin genelde çok kötü bir özelliği yoktur ama kontrol edemediği ara ara ortaya çıkan büyük öfke patlamaları vardır. Bunlar ilaçlarla da tedavi edilir. Önemli oranda ilaçla tedavi ediyoruz. Yine kişinin bu öfke kontrolsüzlüğü konusunda bilgi sahibi olması, önerilere uyması, uykusuna ve iştahına dikkat etmesi vs. aç kalmamaya dikkat etmesi de yine kontrol edilebilecek diğer şartlardır. Bunun yanında bipolar bozuklukta, şizofrenide, depresyonda, kaygı bozukluklarında, obsesif kompulsif bozukluklarında ciddi anlamda öfke kontrol sorunları ortaya çıkabilir. Özellikle obsesif kişiler titiz, hassas, kontrolcü, her şeyi planlayan kişiler bu konularda yeterince hassasiyet göstermedikleri kanaatlerine vardıklarında çok öfkelenebilirler. Yani öfke kontrol sorunları sadece gerçekte çok ağır öfkeli insanlarda değil bazen içine kapanık gibi gözüken titiz insanlarda da ortaya çıkabilir. Diğer yandan antisosyal kişilik bozukluğu dediğimiz yani psikopatlık, suça meyillilik, hukuk tanımamak aşırı öfke patlamalarıyla olabilir. Bu kişilerin hekime ulaşması kolay olmayabilir ama bunlar dâhil narsistik kişiler dâhil öfkelenip başkalarını ezebilen insanlar dâhil ilaç tedavilerinden de ciddi yarar görebilirler. 


6) Bipolar bozukluk'ta hastaların tutarsız davranışları hastalıktan mı kaynaklanıyor yoksa karakter yapılarından mı? Kısacası yaptıkları her yanlışı hasta diye idare yoluna mı gidelim? 


Hiç şüphesiz kimseyi hasta diye sonuna kadar idare yoluna gitmemiz gerekmiyor ama her hastanın da bir hakkı var. Yani bakın gripte bile insanların bir biçimde yardım ihtiyacı var. Grip olan kişiye yakınları bir çorba yapıyor getiriyor, yatağında içiriyor vs. bir şefkat ve destek sunuyor. Bipolar bozukluk gibi çok ağır bir hastalık yani şizofreniden sonra psikiyatrinin ağır hastalıklarından sayılabilir. Şizoaffektif bozukluk, obsesif kompulsif bozukluk gibi ve bu ağır hastalık mani dönemlerinde ve ağır depresyon dönemlerinde yaşayan bu hastalar için ki intihar etme girişimlerinde bulunma riski %45’dir. İntihar ederek ölme riski de yaklaşık %10-%15 arasıdır. Bu hastalarda tabii ki çok anlayışlı olmalıyız ama onları tedavi hattında tutacak bir anlayışı da içermeli bu kırıp dökmek değil zaman zaman prensipleri hatırlatmak, hasta olarak tedavinin düzenini hatırlatmak, hekimlere getirip götürmek bunlar en önemli desteklerimizdir. Bipolar bozukluğun ve diğer psikiyatrik bozuklukların tabiatı bozucu bir etkisi de vardır. Bu kişilerin öfke kontrolü bozulmuş olabilir. Çabucak kırılıyor, darılıyor olabilirler. Bunları da hesaba katarak muamele etmek gerekir. Bu davranış bozuklukları yani hastalığın ilaçlarla kontrol edilmesi yetmediği belirtilerin kontrolü açısından da yine uyku düzeni, kişilerarası ilişkiler ve sosyal ritim psikoterapisi de bu hastalar için çok önemli bir yöntemdir. Ben aynı zamanda kişilerarası ilişkiler ve sosyal ritim terapisi eğitmeniyim ve psikoterapistiyim. Ellen Frank’tan Pittsburgh’ta hocamızdan eğitim aldık. Bununla ilgili bir kitabı da Türkçe’ye çevirmiş bulunuyorum. Bu da önemli bir tedavi yaklaşımıdır. 


7) Bu ülkede bunca taciz, tecavüz haberlerine maruz kalarak yaşıyoruz, can güvenliğimiz yok ve bu kadar kötülükle akıl sağlığımızı nasıl koruyacağız? 


Evet, gerçekten her gün bu tür haberlere maruz kalıyoruz. 4-5 yaşındaki bir çocuk Küçükçekmece’de galiba tecavüze uğramış. Bununla ilgili vatandaşlar da tepkilerini ortaya koyuyorlar. Caddelerde yürüyüş yapıyorlar. Bunları da görüyorum. Hiç şüphesiz bir toplumdaki güvenliğin düşmesi ve olumsuz olaylara maruz kalmak bizim ruh sağlığımızı da bir düzeyde tehdit ediyor. Tüm dünyada daha yaşanabilir ülkeler, daha yaşanabilir şehirler sıralaması yapılıyor ve güvenlik çok önemli sıralama nedenlerinden birisi. Burada maruz kaldığımız nedenler hiç şüphesiz bizi zorluyor. Diğer yandan daha az güvenli olan ülkeleri de çoğu Afrika ülkesini, Arap ülkesini vs. düşündüğümüzde veya daha fakir, zorluklar yaşayan ülkeleri düşündüğümüzde nispeten daha iyi durumdayız. Fakat mevcut durumla da baş etmek için şüphesiz toplumsal güvenliği arttıracak şekilde davranmak gerekir. Bir biçimde yetkililerle temas ederek çevresel güvenliğimizi de sağlayacak tedbirlerle davranmak lazım. ‘’Psikiyatrik olarak ne yapılır?’’ derseniz kişisel kanaatim şu; her bir şeyi kendi vazifemiz gibi algılamamamız gerekir. Yani Küçükçekmece’deki bir tecavüz vakası tabii ki önemlidir. Bizi Adana’da, Ankara’da, Amerika’da üzüyor olabilir. Ancak bunun hayatımızın en içindeki bir olay olmadığını da bilmemiz lazım. Bir kere olabilen her olayla belli bir mesafeyi de koymamız lazım. Aksi takdirde aşırı vicdanı duygular, aşırı kaygılı yaklaşımlar daha fazla üzülmemize neden olabilir. Bir de bununla ilgili ben ne yapabilirim? Yani sosyal medyada bir mesaj yayabilirsiniz. Yahut o kişiye destek için eğer bir yürüyüş varsa katılabilirsiniz veya yetkilileri uyarabilirsiniz daha fazla. Tüm bu olayların yani sokaktaki bir trafik kazasının, falanca yerde bir tutuklanmanın, filanca yerdeki bir işkencenin tamamının endişesini kendi içimizde taşımak bizi zorlayacak bir şeydir. Bu anlamda gerçekçi davranmayı öneriyorum ama tüm bunlar uykumuzu bozuyorsa, bizi ciddi anlamda kaygılı, gergin yapıyorsa o zaman bir psikiyatriste danışıp bunun bir kaygı bozukluğu veya başka bir hastalık oluğunu araştırmamız lazım. Gerektiğinde ilaçlar ve psikoterapiyle bu durumu tedavi etmemiz gerekebilir. 


Bu metin, Prof. Dr. Haluk Savaş’ın Ahval haber sitesi ve kendi Youtube kanalında yayınlanan ‘’Bir Tatlı Huzur Prof. Dr. Haluk Savaş’la Soru-Cevap Psikiyatri’’ programının yazılı halidir.