Bir Tatlı Huzur 31/10/2019

1) Bipolar bozukluk ilaçları sersemlik, uyku hali, ağırlık yapar mı? Doktor sebebini bulamıyor.

 

 

Mutlaka doktor sebebini az çok biliyordur yani bulunamayacak bir şey yok ama herhalde bu kadar uyku yapacağını düşünmemiştim anlamında söylüyor, biraz kendi tedavisini savunuyor olabilir.


Bipolar bozuklukta kullanılan ilaçların önemli bir kısmı yani özellikle antipsikotik olanlar ciddi anlamda sersemlik ve uyku yapabilirler tabii ki bunun yanında antipsikotik olmayanlar özellikle antiepileptik karakterde olan ilaçlar epilepsi ilaçları da bir tür sedasyon yani sakinleme ve yavaşlama hali yapabilirler beyinde. Çünkü gabaerjik sistem üzerinden etki ediyorlar yani aynı benzodiazepin gibi ilaçların diazepam gibi ilaçların etki etme mekanizması yahut alkolün etki etme mekanizması gibi beyinde yavaşlatıcı bir etkiye sahip olabiliyorlar. Dolayısıyla bipolar bozukluk ilaçları antipsikotikler ve duygudurum düzenleyiciler olarak onların özellikle antiepileptik türevleri hiç şüphesiz ağırlık hissi, sersemlik ve uyku yapabilirler.

 

 

2) Uykuya o geçiş anı var ya, bilincin kapandığı an… İşte oraya geçemiyorum, uyuyamadığım zamanlarda aklıma kötü şeyler geliyor. Günlük bir çok şeye kaygı duyuyorum…

 

 

Evet, özellikle kaygı bozukluğu hastalarında “tilki uykusu” denilen tedirgin bir yapı uykuya dalmayı güçleştiren bir ruh hali ve biyoloji söz konusu olabiliyor. Ben de uykusuz kaldığım günlerde zihnimin saçmalamaya başladığı anları önemserim. Çünkü uykunun bir anında bir evresinde zihnimiz abuk subuk düşüncelere dalar. İşte o abuk subuk düşünceler kaygı anlamında değil gerçeğin çarpıldığı anlamların tuhaflaştığı bir evreye girer. O evre uykuya geçeceğimizin işaretidir, iyi bir şeydir onu görünce “tamam rahat uyuyacağım” diye düşünürüm ve bazen gerçekten çok stresli olaylar yaşadığımız günlerde oraya geçemeyebiliriz. Özellikle çok kaygılıysak o evre bir türlü gelmez, uyku gecikir ve çok zorlanabiliriz.


Uyku bozuklukları bir çok psikiyatrik hastalık için önemli bir işarettir. Bu uykuyu düzenlemek üzere psikiyatristlere gittiğimizde yeterince vurgu yaparsak tedaviler ona göre düzenlenir ve rahatça uyuyabileceğimiz bir durum ortaya çıkar doktorun tavsiyeleriyle tabii her şey ilaç demek değil.


“Uyku hijyeni” denilen şeyler var. Yani mesela uyuduğumuz odanın karanlık olması, perdelerinin tam çekilmiş olması, bu sahanın cinsellik ve uyku haricinde kullanılmıyor olması, odada televizyon vs. gibi ışıklı cihazların olmaması, yatmadan evvel uzunca süre telefon gibi ışıklı cihazlarla ilgilenmiyor olmamız gibi şeyler uykumuzu daha kolaylaştırır. Yine bir miktar soğuğun yani daha düşük dereceli bir ortamın uykuya daha müsait olduğunu biliyoruz. Vücut ısısına göre yüksek olan veya hemen vücut ısısındaki ayarı bir sıcaklık uykuya çok müsait değildir. Yani oda sıcaklığı denilen 24-25 derece veya ondan biraz daha düşüğü uyumak için idealdir. Sıcaklık arttıkça uyumamız güçleşir. Bunlara dikkat edilirse daha rahat uyuruz.


Konu bunlardan ibaret değil tabii mutlaka bir psikiyatristle görüşmek gerekir az önceki gibi durumlar varsa onun önerilerini almak gerekir ki bu öneriler bazen ilacı da kapsayabilir. İlaç kullanmak dünyanın sonu değil. Ben de eğer uykuda sorun yaşayacağımı hissedersem pekâlâ ilaç alıp öyle rahat uyumaya çalışıyorum. Çünkü uykunun doğru bir biçimde uyunması ertesi gün göstereceğimiz performansı ciddi anlamda etkilemekte. Dolayısıyla uykuyu muhafaza etmemiz lazım. Ruhsal sağlığımızın en önemli parçalarından biri uyku. Kaygıyla uyku gücünün zorlanması bizim için ciddi sorunlara yol açacaktır.

 

 

3) Lityum, aripiprazol 5 mg kullanıyorum. Sabah kalktığımda aşırı sersemlik, ağırlık hissediyorum ve akşama kadar geçmiyor bu ilaçlardan mı? Ayrıca bu ilaçlar kilo aldırır mı? Sürekli kilo alıyorum.

 

 

Evet, yani hem lityum hem aripiprazol her ikisi de kendi sınıfındaki ilaçlar arasında en az kilo aldırma riskine sahip olan ilaçlar olsa da psikiyatrik ilaçların bir kısmı kilo aldırır. Bunlar da kilo aldırabilir.


Her iki ilacında çok fazla sersemlik ve ağırlık hissettirmesi yok ama olmayacak şeklinde kesin bir kanaat bildirmemiz doğru değil. Çünkü ilaçlar kişilere göre ve onların genetik yapılarına göre de farklı etkiler gösterebilirler. İlaçların etkileri değişebilir ama kilo aldırmaları kesin. Kendi sınıflarında en az kilo aldıran ilaçlar olsa da bu ilaçlarla kişi kilo alabilir. Üstelik sürekli de kilo almaya devam edebilir. Dolayısıyla bu kişinin tekrar psikiyatristiyle görüşüp tedavi konusunda yeni bir düzenlemeye ulaşması lazım ve öneriler alması gerekir.

 

 

4) Kronik majör depresyon hastalarının kötüleşme dönemlerinde gün içerisinde aşırı kötü/aşırı sevinçli gibi bir döngü ya da dalgalanma olabilir mi? Yoksa bu tür döngüler sadece bipolar hastalığa mı aittir?

 

 

Bu önemli bir soru. Genellikle karma karakterli depresyon ya da manilerde yani bipolar bozukluğun bir alt tipinde hem depresyon hem maninin gözüktüğü tablolar içerisinde ve tabii ki bipolar bozuklukta bu inişli çıkışlı tabloları görürüz yoksa sadece kronik majör depresyon hastalarında inişli çıkışlı tabloları göremeyiz. Eğer görüyorsak bu hastanın bipolar hasta olduğundan şüphe etmeliyiz ve diğer kanıtları gözden geçirmemiz şarttır. Yani bu tek uçlu bir majör depresyon değildir, çok yüksek olasılıkla iki uçlu yani bipolar bozukluğun bir parçasıdır.

 

 

5) Ben, lisedeyken bana cinlerin musallat olduğuna inanıyordum, ama bayağı şizofrenik bir şekilde hatta materyalizme ikna olana kadar hiç şüphem de yoktu bundan. Camların açılıp kapandığına, ışıkların yanıp söndüğüne, gitarımın çalındığına vs. Hatırlıyorum; bir gece yataktan çıkıp, "Ne istiyorsunuz! Gelin de alın artık!" diye bağırdım tabii, herkesin evde olmasına rağmen bu bağırışlara evde şahit olan da yok. En son ısrarlarıma dayanamayan babam, beni tanıdıkları bir hocaya götürdüler. Hocanın, beni kurtarmak için yaptığı ayin, çoklu kişilik bölünmesi tedavisine çok benziyordu. Şöyle ki; önce gözlerimi bağladı, sonra etrafımda dualar okuyarak çember çizmeye başladı. Sonra ben bu çemberin dışında bir kadın ve yanında 2 adam gördüm. Sonra onlara "Hocam sizi çağırıyor" dedim. Bir anda aynı yerde her şey benim için duyulmaz oldu, hocayla, cin konuşmaya başladı ama ben sadece boğuk ve anlaşılmayan sesler duymaya başladım. En sonunda da alter, hocayla uzlaşıp gitti ve bir daha böyle bir şey yaşamadım. Şimdi sormak istediğim şey şu: ben metafiziğe falan inanmıyorum, ancak psikiyatri konusunda hiçbir fikri olmayan yaşlı bir adam, bir altere nasıl ulaşıyor, nasıl tek seansta sorunu çözüyor? Aynı zamanda adamın iyileştirme istatistiklerini de bilmiyoruz, ya da bu şey bir olgunlaşmakta olan bir alter mi yoksa çoklu kişilik bölünmesinden başka bir hastalık olabilir mi?

 

 

Bu arada biz çoğul kişilik bozukluğunu böyle tedavi etmiyoruz. Yani çember filan çizmiyoruz. Soruyu soran kişi belki benzetmiş ama hani yöntemsel açıdan farklar var şüphesiz. Kişiliklere “alter” diyoruz, anlaşılan bu izleyicimiz bizim notlarımızı düzenli okuyor. Çok ilginç bir soru gerçekten. Burada sevgili izleyicimiz şunu soruyor aslında; geleneksel şifacıların bunlar hocalar vs. başka kültürlerde de şamanlar batı kültürlerinde de kilisedeki papazlar bunlar aslında modern tıptaki çoğul kişilik bozukluğunun tedavisi gibi çünkü bizler de hipnoz kullanıyoruz ve bu alterlerle yaklaşık böyle bir yöntemle hani çember filan çizmiyoruz ama sonuçta alterlerle diğer kişiliklerle temas ediyoruz. Çoğul kişilik bozukluğu veya Türkçe’de çoklu kişilik bozukluğu diye de kullanılıyor. Ben çoğul kişilik bozukluğunu tercih ediyorum. Çoğul kişilik bozukluğu hastalığında hipnoz altında genellikle bu kişiliklerle temas etme ve gerektiğinde adım adım onlarla anlaşma, ileriki safhalarda eğer anlaştıysak zamanla onları bütünleştirme gibi bir çaba sarf ediyoruz.


Sevgili izleyicimiz soruyor özetle tüm bu şamanlar, beni bizzat tedavi eden bu yaşlı adam veya batıda Hristiyan papazları nasıl oluyor da modern tıbbın yaptığı gibi çoğul kişilik bozukluğunu tedavi ediyor üstelik de tek seansta. Evet çok dikkat çekici bir konu ve soru.


Hiç şüphesiz insanlık tarihinde psikiyatrik hastalıklar ilk insanlardan beri var. Yani midemiz hastalandığı gibi kalbimiz hastalandığı gibi şeker hastası olduğumuz gibi düşüp kolumuzu kırdığımız gibi çeşitli branşlardaki doktorlara bu meslekler daha sonra ortaya çıksa da kendi aralarında ihtisaslaşsa da ilk insandan beri bu hastalıklara sahibiz. Bununla birlikte insanoğlu bu hastalıklarla nasıl baş edeceği hususunda bir bilgiyi zamanla biriktiriyor ve kullanıyor.


Modern psikiyatri 100-150 yıllık bir branş olmasına rağmen tıbbın içerisinde ve gittikçe daha da netleştiği halde bu rolü bu mesleği bu işleri çeşitli toplumlarda başka meslekler bir miktar vekâleten diyelim henüz daha psikiyatri olgunlaşmadan götürmüştür. Tüm kültürlerde özellikle din adamları psikiyatrik hastalıkların bir kısmıyla ilgilenmiştir. Özellikle daha psikolojik daha psikojenik yani kaynağı psikolojik travmalar olan ve açık genetik bağlantılara yaslanmayan veya genetik bağlantılar olsa bile psikoterapötik unsurlarla daha kolay tedavi edilebilen psikiyatrik hastalıklarla din adamları ilgilenmişlerdir. İşte çoğul kişilik bozukluğu da böyle bir hastalık cinlerle falan bir ilgisi yok.


Genellikle çocukluk çağı travmalarıyla ortaya çıkıyor. Cinsel tacize uğramak, ihmale uğramak, şiddete uğramak gibi tablolar çoğul kişilik bozukluğunu ortaya çıkarıyor. Bazen de çok küçük yaşlarda tam böyle dört dörtlük çoğul kişilik bozukluğu gibi değil ama çeşitli alterlerin ortaya çıktığı daha hafif tablolar olabilir. Bu tablolara pekâlâ bu hocanın müdahale etmiş olabileceği ve sonuç almış olabileceği gibi başka kültürlerde de müdahale edip sonuç alabilen psikiyatri dışı profesyoneller olabilir. Tıpkı ortopedistlerin kırık bir bacağı tedavi etmek için kullandıkları yöntemlerin yanında halk arasındaki şifacıların “sınıkçı” denilen şifacıların da bu hastaları iyileştirebildiklerine şahit oluyoruz. Dolayısıyla “Hayır böyle bir şey yok! Nereden çıktı! Nasıl uyduruyorsunuz olmaz böyle bir şey!” demek kesinlikle yanlış fakat modern tıp bu yöntemleri daha sistematik bir biçimde geliştiriyor, test ediyor, araştırmalarla verileri sağlamlaştırıyor. Özellikle ondan sonra bu araştırmaların da ötesine geçen araştırmalar yapıp bunlara “meta analiz” derleme vs. deniyor. Bilgiyi iyice süzerek daha özlü sonuçlar ortaya koyuyor.  


Özetle; çoğul kişilik bozukluğu çocukluk çağı travmalarıyla ilişkilidir. Bu hastalığın en önemli sonuçlarından birisi; kişiliğin bölünmesi ve farklı kişilikler şeklinde davranabilmesidir. Bunlara modern tıp hipnoz vs. gibi yöntemlerle müdahale edip kişilikleri bütünleştirme yoluna zamanla gidebilmektedir. Geleneksel kültürlerin de şamanistlerden imamlara hocalara papazlara kadar çeşitli kültürlerin kendi çözüm yolları mevcuttur. Bunları “yoktur ve yanlıştır” şeklinde etiketlemek maalesef özellikle potizivist tıbbın ve yaklaşımların bir sonucu olmuştur. Geçerli ve gerçekçi değildir. Ha “Tedavileri bu kişiler yapsın.” anlamında söylemiyorum fakat burada psikiyatristlerin de bu olaya bakışı sıhhatli ve bilimsel olması gerekir. Gelen soruları da doğru bir biçimde cevaplamayı bilmemiz gerekir.


Sonuç olarak bu hastalıklar esas olarak modern tıbbın çözdüğü hastalıklardır ve tedaviyi yapacak olan merciler esas olarak psikiyatri hekimleridir. Onun dışında başka yerlere müracaat etmek şu safhada doğru değildir. Belki bazı hocalar vs. bu konularda kısmi bilgiye sahip olsalar da hastaya yanlış muamele etme riskleri de taşımaktadırlar.  

 

 

Bu metin, Prof. Dr. Haluk Savaş’ın Ahval haber sitesi ve kendi Youtube kanalında yayınlanan ‘’Bir Tatlı Huzur Prof. Dr. Haluk Savaş’la Soru-Cevap Psikiyatri’’ programının yazılı halidir.