1) Bipolar bozukluk
ilaçları sersemlik, uyku hali, ağırlık yapar mı? Doktor sebebini bulamıyor.
Mutlaka doktor sebebini az çok biliyordur yani bulunamayacak
bir şey yok ama herhalde bu kadar uyku yapacağını düşünmemiştim anlamında
söylüyor, biraz kendi tedavisini savunuyor olabilir.
Bipolar bozuklukta kullanılan ilaçların önemli bir kısmı yani
özellikle antipsikotik olanlar ciddi anlamda sersemlik ve uyku yapabilirler
tabii ki bunun yanında antipsikotik olmayanlar özellikle antiepileptik karakterde
olan ilaçlar epilepsi ilaçları da bir tür sedasyon yani sakinleme ve yavaşlama
hali yapabilirler beyinde. Çünkü gabaerjik sistem üzerinden etki ediyorlar yani
aynı benzodiazepin gibi ilaçların diazepam gibi ilaçların etki etme mekanizması
yahut alkolün etki etme mekanizması gibi beyinde yavaşlatıcı bir etkiye sahip
olabiliyorlar. Dolayısıyla bipolar bozukluk ilaçları antipsikotikler ve
duygudurum düzenleyiciler olarak onların özellikle antiepileptik türevleri hiç
şüphesiz ağırlık hissi, sersemlik ve uyku yapabilirler.
2) Uykuya o geçiş anı
var ya, bilincin kapandığı an… İşte oraya geçemiyorum, uyuyamadığım zamanlarda
aklıma kötü şeyler geliyor. Günlük bir çok şeye kaygı duyuyorum…
Evet, özellikle kaygı bozukluğu hastalarında “tilki uykusu”
denilen tedirgin bir yapı uykuya dalmayı güçleştiren bir ruh hali ve biyoloji
söz konusu olabiliyor. Ben de uykusuz kaldığım günlerde zihnimin saçmalamaya
başladığı anları önemserim. Çünkü uykunun bir anında bir evresinde zihnimiz
abuk subuk düşüncelere dalar. İşte o abuk subuk düşünceler kaygı anlamında
değil gerçeğin çarpıldığı anlamların tuhaflaştığı bir evreye girer. O evre uykuya
geçeceğimizin işaretidir, iyi bir şeydir onu görünce “tamam rahat uyuyacağım”
diye düşünürüm ve bazen gerçekten çok stresli olaylar yaşadığımız günlerde
oraya geçemeyebiliriz. Özellikle çok kaygılıysak o evre bir türlü gelmez, uyku
gecikir ve çok zorlanabiliriz.
Uyku bozuklukları bir çok psikiyatrik hastalık için önemli
bir işarettir. Bu uykuyu düzenlemek üzere psikiyatristlere gittiğimizde
yeterince vurgu yaparsak tedaviler ona göre düzenlenir ve rahatça uyuyabileceğimiz
bir durum ortaya çıkar doktorun tavsiyeleriyle tabii her şey ilaç demek değil.
“Uyku hijyeni”
denilen şeyler var. Yani mesela uyuduğumuz odanın karanlık olması, perdelerinin
tam çekilmiş olması, bu sahanın cinsellik ve uyku haricinde kullanılmıyor
olması, odada televizyon vs. gibi ışıklı cihazların olmaması, yatmadan evvel
uzunca süre telefon gibi ışıklı cihazlarla ilgilenmiyor olmamız gibi şeyler
uykumuzu daha kolaylaştırır. Yine bir miktar soğuğun yani daha düşük dereceli
bir ortamın uykuya daha müsait olduğunu biliyoruz. Vücut ısısına göre yüksek
olan veya hemen vücut ısısındaki ayarı bir sıcaklık uykuya çok müsait değildir.
Yani oda sıcaklığı denilen 24-25 derece veya ondan biraz daha düşüğü uyumak
için idealdir. Sıcaklık arttıkça uyumamız güçleşir. Bunlara dikkat edilirse
daha rahat uyuruz.
Konu bunlardan ibaret değil tabii mutlaka bir psikiyatristle
görüşmek gerekir az önceki gibi durumlar varsa onun önerilerini almak gerekir
ki bu öneriler bazen ilacı da kapsayabilir. İlaç kullanmak dünyanın sonu değil.
Ben de eğer uykuda sorun yaşayacağımı hissedersem pekâlâ ilaç alıp öyle rahat
uyumaya çalışıyorum. Çünkü uykunun doğru bir biçimde uyunması ertesi gün
göstereceğimiz performansı ciddi anlamda etkilemekte. Dolayısıyla uykuyu
muhafaza etmemiz lazım. Ruhsal sağlığımızın en önemli parçalarından biri uyku. Kaygıyla
uyku gücünün zorlanması bizim için ciddi sorunlara yol açacaktır.
3) Lityum,
aripiprazol 5 mg kullanıyorum. Sabah kalktığımda aşırı sersemlik, ağırlık
hissediyorum ve akşama kadar geçmiyor bu ilaçlardan mı? Ayrıca bu ilaçlar kilo
aldırır mı? Sürekli kilo alıyorum.
Evet, yani hem lityum hem aripiprazol her ikisi de kendi sınıfındaki
ilaçlar arasında en az kilo aldırma riskine sahip olan ilaçlar olsa da
psikiyatrik ilaçların bir kısmı kilo aldırır. Bunlar da kilo aldırabilir.
Her iki ilacında çok fazla sersemlik ve ağırlık hissettirmesi
yok ama olmayacak şeklinde kesin bir kanaat bildirmemiz doğru değil. Çünkü
ilaçlar kişilere göre ve onların genetik yapılarına göre de farklı etkiler
gösterebilirler. İlaçların etkileri değişebilir ama kilo aldırmaları kesin. Kendi
sınıflarında en az kilo aldıran ilaçlar olsa da bu ilaçlarla kişi kilo
alabilir. Üstelik sürekli de kilo almaya devam edebilir. Dolayısıyla bu kişinin
tekrar psikiyatristiyle görüşüp tedavi konusunda yeni bir düzenlemeye ulaşması lazım
ve öneriler alması gerekir.
4) Kronik majör
depresyon hastalarının kötüleşme dönemlerinde gün içerisinde aşırı kötü/aşırı
sevinçli gibi bir döngü ya da dalgalanma olabilir mi? Yoksa bu tür döngüler
sadece bipolar hastalığa mı aittir?
Bu önemli bir soru. Genellikle karma karakterli depresyon ya
da manilerde yani bipolar bozukluğun bir alt tipinde hem depresyon hem maninin
gözüktüğü tablolar içerisinde ve tabii ki bipolar bozuklukta bu inişli çıkışlı
tabloları görürüz yoksa sadece kronik majör depresyon hastalarında inişli
çıkışlı tabloları göremeyiz. Eğer görüyorsak bu hastanın bipolar hasta
olduğundan şüphe etmeliyiz ve diğer kanıtları gözden geçirmemiz şarttır. Yani
bu tek uçlu bir majör depresyon değildir, çok yüksek olasılıkla iki uçlu yani
bipolar bozukluğun bir parçasıdır.
5) Ben, lisedeyken
bana cinlerin musallat olduğuna inanıyordum, ama bayağı şizofrenik bir şekilde
hatta materyalizme ikna olana kadar hiç şüphem de yoktu bundan. Camların açılıp
kapandığına, ışıkların yanıp söndüğüne, gitarımın çalındığına vs. Hatırlıyorum;
bir gece yataktan çıkıp, "Ne istiyorsunuz! Gelin de alın artık!" diye
bağırdım tabii, herkesin evde olmasına rağmen bu bağırışlara evde şahit olan da
yok. En son ısrarlarıma dayanamayan babam, beni tanıdıkları bir hocaya
götürdüler. Hocanın, beni kurtarmak için yaptığı ayin, çoklu kişilik bölünmesi
tedavisine çok benziyordu. Şöyle ki; önce gözlerimi bağladı, sonra etrafımda
dualar okuyarak çember çizmeye başladı. Sonra ben bu çemberin dışında bir kadın
ve yanında 2 adam gördüm. Sonra onlara "Hocam sizi çağırıyor" dedim.
Bir anda aynı yerde her şey benim için duyulmaz oldu, hocayla, cin konuşmaya
başladı ama ben sadece boğuk ve anlaşılmayan sesler duymaya başladım. En
sonunda da alter, hocayla uzlaşıp gitti ve bir daha böyle bir şey yaşamadım.
Şimdi sormak istediğim şey şu: ben metafiziğe falan inanmıyorum, ancak
psikiyatri konusunda hiçbir fikri olmayan yaşlı bir adam, bir altere nasıl
ulaşıyor, nasıl tek seansta sorunu çözüyor? Aynı zamanda adamın iyileştirme
istatistiklerini de bilmiyoruz, ya da bu şey bir olgunlaşmakta olan bir alter
mi yoksa çoklu kişilik bölünmesinden başka bir hastalık olabilir mi?
Bu arada biz çoğul kişilik bozukluğunu böyle tedavi
etmiyoruz. Yani çember filan çizmiyoruz. Soruyu soran kişi belki benzetmiş ama
hani yöntemsel açıdan farklar var şüphesiz. Kişiliklere “alter” diyoruz,
anlaşılan bu izleyicimiz bizim notlarımızı düzenli okuyor. Çok ilginç bir soru
gerçekten. Burada sevgili izleyicimiz şunu soruyor aslında; geleneksel
şifacıların bunlar hocalar vs. başka kültürlerde de şamanlar batı kültürlerinde
de kilisedeki papazlar bunlar aslında modern tıptaki çoğul kişilik bozukluğunun
tedavisi gibi çünkü bizler de hipnoz kullanıyoruz ve bu alterlerle yaklaşık
böyle bir yöntemle hani çember filan çizmiyoruz ama sonuçta alterlerle diğer
kişiliklerle temas ediyoruz. Çoğul kişilik bozukluğu veya Türkçe’de çoklu
kişilik bozukluğu diye de kullanılıyor. Ben çoğul kişilik bozukluğunu tercih
ediyorum. Çoğul kişilik bozukluğu hastalığında hipnoz altında genellikle bu
kişiliklerle temas etme ve gerektiğinde adım adım onlarla anlaşma, ileriki
safhalarda eğer anlaştıysak zamanla onları bütünleştirme gibi bir çaba sarf
ediyoruz.
Sevgili izleyicimiz soruyor özetle tüm bu şamanlar, beni
bizzat tedavi eden bu yaşlı adam veya batıda Hristiyan papazları nasıl oluyor
da modern tıbbın yaptığı gibi çoğul kişilik bozukluğunu tedavi ediyor üstelik
de tek seansta. Evet çok dikkat çekici bir konu ve soru.
Hiç şüphesiz insanlık tarihinde psikiyatrik hastalıklar ilk
insanlardan beri var. Yani midemiz hastalandığı gibi kalbimiz hastalandığı gibi
şeker hastası olduğumuz gibi düşüp kolumuzu kırdığımız gibi çeşitli branşlardaki
doktorlara bu meslekler daha sonra ortaya çıksa da kendi aralarında
ihtisaslaşsa da ilk insandan beri bu hastalıklara sahibiz. Bununla birlikte
insanoğlu bu hastalıklarla nasıl baş edeceği hususunda bir bilgiyi zamanla
biriktiriyor ve kullanıyor.
Modern psikiyatri 100-150 yıllık bir branş olmasına rağmen
tıbbın içerisinde ve gittikçe daha da netleştiği halde bu rolü bu mesleği bu
işleri çeşitli toplumlarda başka meslekler bir miktar vekâleten diyelim henüz
daha psikiyatri olgunlaşmadan götürmüştür. Tüm kültürlerde özellikle din adamları
psikiyatrik hastalıkların bir kısmıyla ilgilenmiştir. Özellikle daha psikolojik
daha psikojenik yani kaynağı psikolojik travmalar olan ve açık genetik bağlantılara
yaslanmayan veya genetik bağlantılar olsa bile psikoterapötik unsurlarla daha
kolay tedavi edilebilen psikiyatrik hastalıklarla din adamları
ilgilenmişlerdir. İşte çoğul kişilik bozukluğu da böyle bir hastalık cinlerle
falan bir ilgisi yok.
Genellikle çocukluk çağı travmalarıyla ortaya çıkıyor.
Cinsel tacize uğramak, ihmale uğramak, şiddete uğramak gibi tablolar çoğul
kişilik bozukluğunu ortaya çıkarıyor. Bazen de çok küçük yaşlarda tam böyle
dört dörtlük çoğul kişilik bozukluğu gibi değil ama çeşitli alterlerin ortaya
çıktığı daha hafif tablolar olabilir. Bu tablolara pekâlâ bu hocanın müdahale
etmiş olabileceği ve sonuç almış olabileceği gibi başka kültürlerde de müdahale
edip sonuç alabilen psikiyatri dışı profesyoneller olabilir. Tıpkı
ortopedistlerin kırık bir bacağı tedavi etmek için kullandıkları yöntemlerin yanında
halk arasındaki şifacıların “sınıkçı” denilen şifacıların da bu hastaları
iyileştirebildiklerine şahit oluyoruz. Dolayısıyla “Hayır böyle bir şey yok! Nereden
çıktı! Nasıl uyduruyorsunuz olmaz böyle bir şey!” demek kesinlikle yanlış fakat
modern tıp bu yöntemleri daha sistematik bir biçimde geliştiriyor, test ediyor,
araştırmalarla verileri sağlamlaştırıyor. Özellikle ondan sonra bu
araştırmaların da ötesine geçen araştırmalar yapıp bunlara “meta analiz”
derleme vs. deniyor. Bilgiyi iyice süzerek daha özlü sonuçlar ortaya koyuyor.
Özetle; çoğul kişilik bozukluğu çocukluk çağı travmalarıyla
ilişkilidir. Bu hastalığın en önemli sonuçlarından birisi; kişiliğin bölünmesi
ve farklı kişilikler şeklinde davranabilmesidir. Bunlara modern tıp hipnoz vs.
gibi yöntemlerle müdahale edip kişilikleri bütünleştirme yoluna zamanla
gidebilmektedir. Geleneksel kültürlerin de şamanistlerden imamlara hocalara papazlara
kadar çeşitli kültürlerin kendi çözüm yolları mevcuttur. Bunları “yoktur ve
yanlıştır” şeklinde etiketlemek maalesef özellikle potizivist tıbbın ve
yaklaşımların bir sonucu olmuştur. Geçerli ve gerçekçi değildir. Ha “Tedavileri
bu kişiler yapsın.” anlamında söylemiyorum fakat burada psikiyatristlerin de bu
olaya bakışı sıhhatli ve bilimsel olması gerekir. Gelen soruları da doğru bir
biçimde cevaplamayı bilmemiz gerekir.
Sonuç olarak bu hastalıklar esas olarak modern tıbbın
çözdüğü hastalıklardır ve tedaviyi yapacak olan merciler esas olarak psikiyatri
hekimleridir. Onun dışında başka yerlere müracaat etmek şu safhada doğru
değildir. Belki bazı hocalar vs. bu konularda kısmi bilgiye sahip olsalar da
hastaya yanlış muamele etme riskleri de taşımaktadırlar.
Bu metin,
Prof. Dr. Haluk Savaş’ın Ahval haber sitesi ve kendi Youtube kanalında
yayınlanan ‘’Bir Tatlı Huzur Prof. Dr. Haluk Savaş’la Soru-Cevap Psikiyatri’’
programının yazılı halidir.