OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUĞU OLAN BİR HASTAYLA PSİKİYATRİSTİN GÖRÜŞMESİNDEN NOTLAR
Dikkat: Bu görüşmedeki notlar hastanın izni ile internet ortamında paylaşılmaktadır. İzinsiz olarak herhangi bir başka ortamda bu bilginin kaynak göstermeden kopyalanması ve yayını yasal sonuçlar doğurur...
Prof. Dr. Haluk Savaş, genç kadın bir hasta ile Obsesif-Kompulsif Bozukluk (takıntı hastalığı) üzerine konuşmaktadır. Çok ilginç konular gündeme geliyor...
Psikiyatrist:
.........Hanım daha önceden Obsesif-Kompulsüf Bozukluk nedeniyle bize
geldiniz.
Hasta:
Evet.
Psikiyatrist:
Ben değişiklikleri merak ediyorum. Bize ilk kez Şubat 2016’da geldiniz.
Hasta:
Evet, 26 Şubat benim doğum günümdü ve buraya gelişim benim gerçekten
doğduğum gün oldu diyebilirim.
Psikiyatrist:
Çok güzel. Şimdi bakıyorum, temizlik takıntılarınızın olduğunu
söylemişsiniz ilk gelişinizde.
Hasta:
Evet.
Psikiyatrist:
Mesela eve misafir alamadığınızı söylemişsiniz. Ne olacak diye
düşünüyorsunuz, ev kirlenecek diye mi düşünüyorsunuz?
Hasta:
Eve misafir alınca evet evimin kirlendiğini düşünüyorum.
Psikiyatrist:
Evinizin pis olacağını düşünüyorsunuz.
Hasta:
Evet.
Psikiyatrist:
Başka?
Hasta:
Eve misafir alamıyordum, başka birinin evine gittiğimde yere ayaklarımla
basamıyordum. Kendime ait özel “halı ayakkabım” vardı ve onunla basabiliyordum.
Namaz kıldığım için kendime ait bir seccadem var. Kimsenin seccadesinde namaz
kılamıyordum. Şu an bunların hepsini bırakmış durumdayım. En önemlisi alışveriş
merkezi konusundan bahsetmiştim. Alışveriş merkezlerinde bulunan mescitlere
halı ayakkabısı ile giriyordum ve insanlar bu nedenle beni her defasında
uyarıyorlardı. “Halıda pis ayakkabı ile gezme” diyorlardı, ben de “hayır bu
benim sadece halıda giydiğim temiz bir ayakkabı!” diyordum.
Ama şu an onu bırakmış durumdayım ve kendi ayaklarımla basabiliyorum.
Psikiyatrist:
Halı ayakkabınızı bıraktınız yani?
Hasta:
Evet. Seccademi de bıraktım.
Psikiyatrist:
Her yere seccade mi götürüyordunuz?
Hasta:
Evet, seccadesiz hiçbir yere gitmiyordum. Onu da bıraktım, her yere rahat
bir şekilde girip çıkabiliyorum. Yani o sıkıntılarımın %99’u gitti diyebilirim
size. O kadar rahatladım yani. Hayatımın çok rahatladığını hissediyorum. Market
alışverişinde veya eve misafir geldiğinde çok rahatım, en azından
gülebiliyorum, suratım sallanmıyor. Arkalarından hiçbir iş yapmıyorum. Sadece
arkalarından yaptığım tek şey bulaşıkları yıkamak bu da gayet normal. Başka da
anormal olarak yaptığım hiçbir şey yok.
Psikiyatrist:
Peki, daha önce çocuklarınızın tuvalet terliği ile dışarı çıkmasından
tedirgin olduğunuzu söylemiştiniz değil mi?
Hasta:
Evet evet hocam vardı onlar.
Psikiyatrist:
Peki bir değişme var mı?
Hasta:
Tuvalet terliği ile evin içine giriyorlardı.
Psikiyatrist:
O da çok hoş bir şey değilmiş J
Hasta:
Tabii ki. Evime gelen misafirler tuvalete rahat giremiyorlardı. Şimdi onlar
da çok rahat giriyorlar, abdest alıyorlar. Ben de arkalarından hiçbir şey
yapmıyorum, havlumu bile değiştirmiyorum yani. Örneğin kayınvalidemi
misafirliğe aldım, yemek ve aynı zamanda evimde yatıya kaldı. Ondan sonra
günlük kıyafetleri ile yattı. Ben hiçbir sorun çıkarmadım, çok rahattım ve
hiçbir şey söylemedim ona. Sadece tek yaptığım şey, çocuğumun yatağında yattığı
için çarşafları değiştirdim. Başka da yaptığım hiçbir şey olmadı.
Psikiyatrist:
Çok iyi, sizi tebrik ederim. Önceki görüşmede şöyle demişsiniz: “Yol
karanlık, nereye gideceğimi bilmiyorum, nasıl gideceğimi bilmiyorum, ışık bir
yansa yolumu bulacağım.”
Hasta:
Evet. Işık sayenizde çok güzel yandı. Artık önümü görebiliyorum. Hocam
bunun için ruh hali çok önemli. Eğer ruh haliniz iyi değilse hayat size zehir
oluyor. Yani vücudunuz sadece bir ceset, içinizdeki o insan başka yerlerde
geziyor sanki ve sizi çok fazla rahatsız ve mutsuz ediyor. Sizin mutsuzluğunuz
ise çevreye yansıyor; yani yaşamanın hiçbir anlamı olmuyor. İntihar
düşüncelerine kadar gidebilecek duruma geliyor. İnsanın bu halleri düzelince
hayatın ne kadar güzel, kolay ve anlamlı olduğunu görebiliyorsunuz. Saçma sapan
şeyler için çok huzursuzluklar yaşadım ama artık yaşamıyorum.
Psikiyatrist:
Eşiniz sizin için şöyle bir cümle kurmuş: “Bizi sanki eğitimli bir köpek
gibi yaptı.”
Hasta:
Evet evet, öyleydi. Şimdi hiç karışmıyorum, o da hiçbir şey demiyor. Artık
herkes özgür. İstedikleri gibi oturabiliyorlar, yiyebiliyorlar.
Psikiyatrist:
Çok iyi. Daha önce defalarca psikiyatriste gitmişsiniz galiba.
Hasta:
Evet.
Psikiyatrist:
Hiçbir ilaçtan fayda görmediğinizi söylemişsiniz.
Hasta:
Evet, ilaçlardan hiçbir fayda görmedim. Psikoterapide aldım ama sonradan
hastalığım tekrarladı hatta daha da kötüye gittim.
Psikiyatrist:
Ama aldığınız psikoterapi Obsesif-Kompülsif Bozukluğa (takıntı hastalığı)
özgü bir psikoterapi değilmiş galiba.
Hasta:
Evet evet aynen öyle. Sadece müzik dinlemiştim.
Psikiyatrist:
Yani Bilişsel-Davranışçı bir psikoterapi almadınız mı?
Hasta:
Hayır sizinkinden farklı bir tedaviydi.
Psikiyatrist:
Yani yeni aldığınız Bilişsel-Davranışçı terapi tamamen belirtilere yönelik bir
terapi değil mi?
Hasta:
Kesinlikle. Sizinle çok iyi çalıştığımızı düşünüyorum...
Psikiyatrist:
Çok güzel. Şimdi fluoksetin kullanıyorsunuz. Daha önceden paroksetin kullanmışsınız,
sonradan bunu değiştirmişiz.
Hasta:
Evet.
Psikiyatrist:
İlacın bırakılmasının nedeni neydi?
Hasta:
Kilo yapmıştı.
Psikiyatrist:
Cinsel isteksizliğe de yol açmış mıydı?
Hasta:
Tabi, o da vardı.
Psikiyatrist:
Peki fluoksetinde böyle bir şey hissettiniz mi?
Hasta:
Fluoksetin değil de sanki aripiprazolün kilo yaptığını düşünüyorum.
Psikiyatrist:
Evet haklısınız, aripiprazol kilo yapabilir.
Hasta:
Aripiprazol’ü hayatımda istemiyorum artık. Çünkü kilo almak istemiyorum.
Antideprasanların yüzünden bayağı kilo almıştım. Sonrasında 30 kiloya yakın
kilo verdim ve bunları tekrar almak istemiyorum.
Psikiyatrist:
O zaman aripiprazolü isterseniz kesebiliriz ama aripiprazol güçlü bir
antipsikotiktir. Sonuçlara bakalım duruma göre geri dönebiliriz ilaca. Ama
tamamen keseriz diyemiyorum, en kötü ihtimalle dozunu azaltabiliriz.
Hasta:
Hı hı, peki.
Psikiyatrist: Fluoksetin üç tane
mi alıyordunuz?
Hasta:
Evet.
Psikiyatrist:
Fluoksetinin size doğrudan bir yan etkisi yok öyle mi?
Hasta:
Bilmiyorum hocam tam olarak. Benim şu an en önemli sorunum, ben kilo almak
istemiyorum. Hatta benim kilo vermem için ne gerekiyorsa yapabilirsiniz J
Psikiyatrist:
Anladım, duruma göre aripiprazolü kesebiliriz o zaman.
Hasta:
Tamam hocam.
Psikiyatrist:
Benim kilo vermek için yeni öğrendiğim bilişsel davranışçı bir teknik var. İsterseniz onu size de öğretebilirim.
Hasta:
Çok iyi olur hocam.
Psikiyatrist:
Bu tekniği dinledikten sonra 2 haftada 2 kilo verdim. Aslında bir düşünme
tekniği. Amerikan Psikiyatri Kongresinde 2016’da Bilişsel-Davranışçı Tekniğin
kurucusu olan Aaron Beck’in kızından (Judith Beck) dinlediğim bir tekniktir.
Çok basit bir teknik aslında. “Acıkmak mideyle ilgilidir”, diyor. “Eğer
gerçekten acıkmışsak midemiz kazınır. Ama bir şeyler yemeyi arzu etmek
çoğunlukla psikolojiktir. Bir gerilim olduğunda, endişelendiğimizde veya
uykusuz olduğumuzda bir şeyler yemek isteriz.”
Hasta: Evet hocam aslında
elimiz boş durmasın sürekli bir şeyler atıştıralım deriz.
Psikiyatrist: Evet. Oysa
toplantıdaki hanımefendinin anlattığı şey şuydu: “Yemek yemenin iki türü vardır.
İlki gerçekten acıkınca mideniz kazınır ikincisi ise gerçekten acıkmazsınız
yani midenizde bir kazınma olmaz ama yaşadığınız diğer problemlerden dolayı
öfke ve gerilim hisseder ve sonuçta yemek yemek istersiniz. Eğer mideniz
kazınmıyorsa bir şey yemeyin çünkü tam olarak acıkmamışsınızdır.” Aslında tam
da Bilişsel-Davranışçı Terapiye uygun bir söylem bu ve basit bir teknik. “Eğer
o anda yemek yemek istiyorsanız durup düşünün, midenizde bir kazınma var mı,
eğer yoksa bir şeylerle uğraşıp o yemek yeme arzusunu bastırın. Kitap
okuyabilirsiniz, dışarı çıkabilirsiniz veya herhangi bir şeyle
uğraşabilirsiniz.”
Hasta:
Evet hocam aslında bildiğimiz bir şey bu ama uygulamıyoruz.
Psikiyatrist:
Evet.
Hasta: Bu yöntemi hem
kendim uygulayacağım hem de arkadaşlarıma ve çevremdekilere de önereceğim.
Psikiyatrist: Çok güzel! J
Hasta:
Kilo almak istemiyorum hocam ilaçlar yüzünden. Çünkü verdiğim kiloların 5-6
kilosunu tekrar aldım. Bu da beni rahatsız ediyor.
Psikiyatrist:
O zaman biz aripiprazolü ve fluoksetini keselim. Ama tedaviyi kontrolsüz
bırakmamak lazım.
Hasta:
Hı hı.
Psikiyatrist:
İyi gidiyorsunuz ama size önerim tedaviyi direkt kesmemeniz.
Hasta: Peki hocam.
Psikiyatrist: Peki bir sonraki
randevunuza ne zaman gelmek istersiniz?
Hasta:
Bilmiyorum hocam siz nasıl derseniz?
Psikiyatrist:
Zaten belli bir mesafe aldınız...
Hasta:
Ben belli bir mesafe değil bayağı bir mesafe aldım hocam.
Psikiyatrist: Çok güzel. O zaman
3 ay sonrası için randevu verelim size. Uygun mudur?
Hasta:
Eylül uyar hocam.
Psikiyatrist:
Tamam. Ama yine bir aksaklık olursa ulaşın bize, telefonla da ulaşıp sorunu
anlatabilirsiniz.
Hasta: Peki hocam çok
teşekkür ederim.
Psikiyatrist: İstediğiniz zaman
ulaşabilirsiniz bize.
Hasta:
Peki hocam kendimi çok daha iyi hissedersem Eylül’ü sarkıtabilir miyim?
Ekim veya Kasım’a yoksa Eylül’de kesin geleyim mi?
Psikiyatrist:
Sarkıtabilirsiniz. Kendinizi iyi hissederseniz olur.
Hasta:
Peki hocam o zaman bir sonraki seansta görüşmek üzere.
Psikiyatrist:
Görüşürüz, hoşçakalın.
*Dikkat bu görüşme notlarının yayınlanması hastanın özel izni ile gerçekleşmektedir. Bu bilgilerin izinsiz bir biçimde başka yerde yayımlanması hem hasta hakları hem de telif hakları açısından sorun teşkil edecektir.