Bir Tatlı Huzur 02/05/2019
1) Alyans taktığım günden beridir ‘’Yutup acaba nefes borumda takılsa deliğinden nefes alabilir miyim?’’ diye düşünüyorum ara ara. Tabii ki yapmıyorum yapmam ama böyle bir dürtü var. Bunun biyolojik veya psikolojik sebebi nedir? 



Bu çok tipik bir obsesif kompulsif bozukluk belirtisi gibi gözüküyor. Yani bir takıntı düşüncesi bu. Takıntılar gerçekte olmayan, saçma olan düşünce, düşlem, duygu gibi şeylerin zihne takılıp kalmasıdır ve oradan atılamamasıdır. Dediğim gibi vesvese hastalığında obsesif kompulsif bozuklukta gördüğümüz bir rahatsızlıktır bu. Bunların özel sebepleri hiç şüphesiz obsesif kompulsif bozukluğun bizzat kendisi. Genetik olarak aktarılan bir hastalıktır. Bir biçimde özellikle 12-13 yaşlarında ilk tetiklenmesine rastlanılır. Daha sonra 18-20’li yaşlarda da yeniden ortaya çıkabilir bu hastalık ve çok sayıda konuya takıntı yapabilir insan işte temizlik takıntıları, evin, arabanın kapısını kontrol etme takıntıları, ocakta bir şey unutup unutmadığını düşünme, aşırı titizlenme, simetri üzerine takılma, yolda giderken kaldırım taşı çizgilerine basma veya basmama, karoların üzerinde yürürken belli bir düzende yürümeye çalışma, belli sayıda işlem yapma, belli konuları zihnimizde tekrar etme gibi düşünceler zihnimize takılabilir. Bu obsesif kompulsif bozukluk belirtisidir. Tedavisi olan bir rahatsızlıktır bunun için bir psikiyatriste gitmek gerekiyor. 


2) 14 yaşındaki oğlum hayatı, okulu bir çok şeyi sevmiyor. Hiçbir sosyal faaliyete katılmıyor. Okula zorla gönderiyorum, gezmeye ikna edemiyorum. Sürekli ‘’Niye yaşıyoruz ki? Bunu niye yapayım? Ne gerek var zaten öleceğiz.’’ deyip duruyor. Doğduğundan beri sıkıntılı… 


Bu da bu gencin bu çocuğun diyelim oldukça depresif düşüncelere sahip olduğunu gösteriyor. Bazen depresyon çok küçük yaşlardan itibaren kronik bir biçimde seyredebilir. Ben erişkin psikiyatristiyim, çocuk psikiyatristi değilim. Fakat buradaki soru kıymetli bir soru en azından soran aileyi, soran kişileri çocuklarını mutlaka bir çocuk psikiyatristiyle görüşmeye teşvik etmek isterim. Çünkü depresyon kronikleşebilen bir hastalıktır ve hayat enerjisini soğurur. İnsanın ciddi anlamda bir performans göstermesini ve hayattan zevk almasını engelleyebilir. Sıklıkla çocuk yaştaki hastalar için yapılan yanlış değerlendirmeler vardır. Bunlardan birisi; ‘’Küçücük çocuk ona ilaç verilir mi!’’ veya ‘’Doktora götürülür mü?’’ veya ‘’Psikiyatriste götürmeyin de psikologa götürün.’’ gibi tuhaf saçma önerilerle karşılaşabilir hasta ve yakınları. Kaygılı insanlarda özellikle bu saçma öneriler her zaman bir karşılık bulur. Dolayısıyla bu saçmalıklara inanmayın ve mutlaka bu çocuğu bir psikiyatriste götürün. Benzer durumda olanlar, hasta çocukları olanlar da çocuk psikiyatristine götürsün. İsterseniz ben çocuktaki gözüken depresyon olduğunu düşündüğüm tabii ki bir hekim tanısıyla netleştirilmesi lazım bunun. Buradaki 3-5 cümle ve ifadeyle bunu keskinleştiremeyiz ama onu çağrıştırıyor. Konu depresyonla sınırlı olmayabilir başka rahatsızlıklar da olabilir. Tüm bunlara çocuk psikiyatristinin karar vermesi çok doğru olacaktır. 


3) Açık ve kalabalık alanlarda yer yaylanıyor gibi hissediyorum sanki başım dönüyor. Bunun sebebi nedir? 


Kaygı bir çok alanda ortaya çıkabilir. Bunlardan birisi de açık ve kalabalık alanlarda ortaya çıkan kaygıdır. Kapalı alanlarda da olabilir yani asansörde, yüksek yerde, kalabalık bir odada veya bir dolmuşun içerisinde insan yoğun kaygıya kapılabilir. Tüm bunların adını agorafobi koydular. Yani meydan, pazar yeri korkusu koydular. Yoksa her birisi için ayrı isimler vardı. Mesela kapalı alanlar için ‘’klostrofobi’’ deniyordu. Açık alanlar için ‘’agorafobi’’ deniyordu ama şimdi tek isim altında hepsi birleşti. Bu kaçınma davranışının adı. Aynı zamanda bu soruyu soran izleyicimiz ‘’Yer yaylanıyor gibi hissediyorum.’’ demiş. Bu da bedenin somatik yani bedensel, pisişik ve psikolojik nedenlerle hissettiği gerçekte olmayan bir duygu. Depreme vs. maruz kaldıysa veya kalmasa bile bir biçimde güvenlik algısının zedelendiğini hissettiği bir durum gibi gözüküyor. Bir kaygı hali bunu söyleyebilirim. Yine eşlik eden başkaca belirtiler varsa günlük hayatını bu duygular, belirtiler zora sokuyorsa bir psikiyatriste danışmasında fayda var. 


4) Antidepresanlar bahsedildiği gibi yan etkileri fazla olan ilaçlar mı?


Antidepresanlar da tüm ilaçlar gibi kendilerine ait yan etkileri olabilecek ilaçlar ama hiçbirinin yan etkisi neredeyse ölümcül değil. Çok ciddi olumsuz sonuçlara yol açıyor değil. Hemen tüm antidepresanlar biraz sedasyon yani uykuya meyil, hemen tüm antidepresanlar biraz cinsel isteksizlik veya boşalmada gecikme, cinsel olarak haz duygusunda azalma, hemen tüm antidepresanlar kilo alımı, önemli bir kısmı kabızlık yine önemli bir kısmı da mide-bağırsak problemleri yapabilirler. Fakat bunların hiçbiri ilaç kullanmayı bırakacak düzeyde değildir sadece ilaçlarla da %1’e yakın bir nedenle yan etkilerle daha doğrusu, ilaç bırakma ortaya çıkabilir. Dolayısıyla antidepresanlar bağımlılık da yapmazlar. Depresyon için mükemmel ilaçlardır. Mutlaka hekim önerisiyle kullanılmaları gerekir. Kendi başımıza değil hekim önerisiyle ve hekim önerisiyle de bırakılması gerekir. Çünkü hızlı doz arttırmalar ve hızlı doz eksiltmeler ilacı birden kesmeler tehlikeli olabilir. Bir de ilaçların kullanım süresi mutlaka hekim önerisine göre olmalıdır. Özellikle ilk atak depresyonlarda başlangıç ve bırakma süreleri de dikkate alındığında bir yıldan önce kesilmemelidir. Yine 2 atak geçiren hastalarda en az 2 yıl kullanılmalıdır. 3 atak geçiren hastalarda 5 yıla kadar süren bir müddetle veya ömür boyu kullanılabilir. 3 ataktan fazla depresyon geçirmiş hastalarda ise bu sürenin ömür boyu olması önerilir. Bu önerilere uymak lazım. Biz çoğu zaman hastaların doğru ilaç tedavisi görmediklerini, çoğu zaman ilaçları hekim önerisiyle almadıklarını, kendi başlarına sürdüklerini veya kendi başlarına bıraktıklarını görüyoruz. Bu da hastaların ciddi anlamda zarar görmelerine neden oluyor. 


5) Faşizm psikolojik bir hastalık mıdır? 


Faşizm kendi başına psikolojik bir hastalık değil ama uç ve sapkın fikir ve davranışlara sahip bir grup insanın yeryüzünde hem yükselttiği, yücelttiği hem de yürüttüğü bir toplumsal düzendir, nizamdır. Burada baskı öndedir. Liderlik çok öne geçer. Totaliter bir yapı vardır. Milyonlarca insan, liderin ve onun partisinin görüşlerini desteklemek ve tek tipleşmek üzere şekillenebilir. Bazen gelişmiş toplumlarda bazen geri toplumlarda faşizmin tezahülleri gözükür. Nitekim II. Dünya Savaşı sırasında, I. Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da çok sayıda faşizm tezahülleri gözüktü. Bunların en baş kahramanı Hitler’di. Bu sistemin II. Dünya Savaşı’nda nelere yol açtığını, yeryüzünde insanların yaklaşık 45-60 milyon insanın kaybına yol açtığını biliyoruz. Çok ağır bir bedel. Peki, ‘’Hitler bir akıl hastası mıydı?’’ derseniz asla değil veya Hitler’e benzeyen yeryüzündeki diğer faşist liderler diyelim Saddam, Kaddafi vs. benzerleri bunlar akıl hastası insanlar mıydı asla değillerdi. Bariz bir psikiyatrik hastalıkları var mıydı en azından dışarıdan gözlendiği kadarıyla asla yoktu. Bu konuda bir şey söyleyemeyiz aslında olsa da uzaktan tanı koymak doğru değil ama en azından bize intikal eden açık bir tanı yok. Fakat bu kişilerin önemli bir kısmının kişilik problemi olduğunu, psikopat veya narsistik olduklarını görüyoruz. Yani psikopat olmak ne demek vicdan taşımamak, başkalarına acımamak, başkalarının hukukunu hiç dikkate almamak, empati duymamak denilebilir. Narsistik insanlar başkalarıyla dost olamazlar ve gerçekte başkalarını sevemezler. Ancak onları suiistimal ederler onlara empati duyamazlar. Onlar da vicdansızdırlar ve kullanırlar. Güç için kullanırlar. Günümüzün de bir çok politik liderleri bu faşist karaktere, bu psikopat, suça meyilli, ahlaksız, terbiyesiz, aşağılık karaktere sahiptir. Biz onları politik önderler olarak benimser ve destekleriz. Sonra bir tokadını biz yersek anlarız onların da sahtekâr, alçaklar, hırsızlar vs. olduklarını ama zaman geçer. Önemli olan zaman geçmeden fark edebilmektir. Tüm politik önderlerin de kendi içinde bir faşist haline dönüşme riski vardır. Bu faşizmi sağlayan nedenlerden en önemlisi de toplumun bu konudaki duygusal, zihinsel yatırımlarıdır. Çoğu ezilmiş olan toplum mesela bu Alman toplumu için de söyleniyor I. Dünya Savaşı’ndaki ağır yenilgisi sonrası. Almanların büyük duygusal zafer ihtiyacı vardı. Bu onbaşılıktan yükselmiş Almanyalı bile olmayan Avusturya köylüsü Hitler’in yükselişi çoğu kişinin o güçlü duygularını tetikledi. İnsanların yükselebileceği, ülkelerinin güçlü olabileceği, liderlerinin güçlü olabileceği kendilerinin de böyle bir politik veya toplumsal olarak da önemli hissedeceği hissini uyardı. Böylece zayıfların bir birliği oluşuyor. Bir faşist, totaliter önder ortaya çıkıyor. Yine Fransa’da Napolyon için böyle şeyler söyleniyor. Korsika’dan çıkıp gelen nispeten güçsüz adam sonra toplumla ciddi büyük bağlar kurup kendine göre bir kahramana dönüşüyor. Balzac bile Napolyon’daki bu sınırsız güç talebinden etkilenmiş ve onun politik hayatta yaptıklarını edebiyatta yapmaya çalıştığını itiraf etmiş. Böyle bakınca faşizm sadece faşist politik önderlerin ortaya koyduğu bir eylem değil aynı zamanda onları destekleyen cahil, eğitimsiz, fakir ama güce aşırı prestij eden ve devlet kavramını aşırı yücelten, insanlara karşı vicdanları zayıflamış kaba saba insanların da desteklediği bir süreç oluyor. Hiç şüphesiz faşizmi destekleyen en önemli 2 tane alet; dincilik ve aşırı milliyetçilik veya ırkçılıktır. Bunlar her zaman faşistlerin ucuza değerlendirdikleri malzemelerdir. Maliyetleri çok düşüktür ve her zaman alıcısı vardır piyasalarda. 


6) Öfke sorunu için video yayınlar mısınız? Muhatap olduğum hemen herkeste öfke problemi var. 


Öfke problemi yaygın maalesef. En temel nedenlerinden birisi benim gördüğüm uykusuzluk veya uykunun doğru uyunmaması diğeri bipolar bozukluk (manik depresif) hastalık bir diğeri dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, bir diğeri de aralıklı patlayıcı bozukluk bir diğeri depresyon bunlarda da öfke kontrol sorunları ortaya çıkıyor. Bu hafta çok ilginç bir şey oldu. Bir hastamız bir çift ailecek ciddi sorunlar yaşıyorlar. Erkek bir işletme çalıştırıyor ve eşi tarafından sürekli kıskanılıyor kadın tarafından. Bir tür psikolojik şiddete uğruyordu. Öfke hatta bazen fiziksel şiddet kadın, erkeğin saçını çekiyordu fakat sonuçta problemi dinleyince altında bir tür kıskanma olduğunu gördük. Diğer taraftan bunun bir tür bipolar hastalık olabileceği fikrini uyandırdı bana. Bir miktar dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu sorunu gibi de gözüktü. İlaçları düzenledik ve 1 ay sonra yaptığımız görüşmede çift çok müteşekkirdi. Evliliklerinin önemli oranda mesafe kat ettiğini daha önce boşanmayı düşünüyorlardı çünkü. Şimdi ise birkaç çocukları var. Mutlu bir biçimde evliliklerini sürdürdüklerini söylediler. Ben de çok sevindim doğrusu. Dolayısıyla öfke probleminin de çeşitli açılardan çözümü mümkün ilaçlarla da bazı psikoterapatik tedbirlerle de. 


7) Malum KHK’lıyız. Son 3 yıldır yaşadıklarımdan sonra ciddi bir unutkanlık yaşıyorum ve sağ elimde titreme oluştu. Özellikle stres olduğum zamanlarda titreme artıyor. Ne yapabilirim? 


8) Aşırı unutkanlık ve özellikle isimleri unutmanın psikolojik bir izahı var mıdır? Yoksa mesele psikiyatrinin, beyinin biyolojik yönü ile mi alakası var? 


9) KHK olayları ile başlayan bir unutkanlık var olaylar değil ancak isimler ve tarihler konusunda unutkanlık çok fazla oluyor nedir acaba bunun sebebi? 


Bu sorular çok kıymetli öncelikle KHK felaketi diyelim çok büyük bir kırımdır. Türkiye’de yaklaşık 150.000 insan böyle bir gecede, bir gündüzde, belli olmayan saatlerde resmi gazetede yüz binlercesinin isimleri yayınlanarak ilk KHK’da da veya ilklerden birinde de 50.000 insan devlet görevinden ihraç olmuştu. Bu tabii çok ağır bir şey Türkiye gibi devlet görevinin çok kritik olduğu, genç işsizliğin oranlarının %25’lerde olduğu, dünyanın en yüksek oranlarına sahip olduğumuzu da bilerek söylüyorum. Bu yüksek oranların olduğu bir ülkede insanların yılların emeğiyle temin ettikleri devlet memuriyeti yahut işte üniversitede öğretim üyeliği vs. gibi veya daha başka çok önemli askeri sivil bürokraside temin ettikleri görevleri bir kararnameyle kaybetmeleri bunların bir mahkemeye dayanmaması zaten kendi başına yeterince eleştirilen konular ve adil olmayan bir konu. Devletin klasik çizgisinden bir miktar çıkıp olağanüstü hal şartlarında biraz kıyıma gittiği, acımasız davrandığı bir sürece işaret ediyor. Dolayısıyla bu insanların KHK’lıların yaşadıkları travmatik süreç çok anlaşılabilir. Ardından depresyona girmeleri de anlaşılabilir. Burada bariz anlattıkları şey unutkanlık problemi unutkanlık depresyonda olabilir, kaygı bozukluklarında olabilir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda olabilir ve bipolar bozuklukta olabilir. Bilişsel kayıplar nedeniyle yine yaşlılıkta özellikle yaşlı olması gerekmiyor ama bunamada da ortaya çıkan çok önemli sorunlardan birisi. Fakat burada saydığım 3 soruda da geçen unutma daha çok stresle alakalı gibi gözüküyor. Özellikle 2 KHK’lı izleyicinin sorusu stres ve zorlanmayla alakalı gözüküyor. Bunlar hem kaygı hem de depresyon nedeniyle olabilir. Dolayısıyla bu travmatik olay ve eşlik eden kaygı belirtileri mesela bir tanesinde el titremesi tarif ediliyor. Diğeri de KHK olaylarıyla başlayan unutkanlığa işaret ediyor. Bu travmatik olayla ilişki nedeniyle anksiyete ve depresyon nedeniyle bu soruların sahiplerine de mutlaka bir psikiyatristle görüşmelerini öneriyorum. Çünkü bu bir hastalık olabilir. Kısa sürede tedaviyle önemli mesafe kat etmek mümkündür. Üstelik bu alanda kullanılan ilaçların unutmanın biyolojik yönü olup olmadığı sorulmuş hiç şüphesiz biyolojik yönü var. Hatta tüm psikiyatrik hastalıklar birkaç istisnası hariç biyolojiye indirgenebilecek hastalıklardır. O birkaç istisna deyince benim hemen aklıma gelen travma sonrası stres bozukluğu, disosiyatif bozukluk ve konversiyon bozukluğu gibi hastalıklar geliyor. Kaldı ki bunların bile biyolojik boyutları var ama bunlar dışındaki çok sayıda psikiyatrik hastalık esasen beynin biyolojik hastalıklarıdır ama psikolojik sonuçları olmaktadır. Beyin, büyük bir biyolojik makine, kimyasal makine, fiziksel elektronik bir makine, dijital bir makine ve bu makinenin arızaları değişik, duygusal, davranışsal, düşünsel arızlara yol açıyor. Sonuçlara yol açıyor. Bunların tedavisi için de biyolojik müdahaleler çok önem taşıyor hem ilaçlar hem transkraniyel manyetik uyarım hem neuroces gibi teknikler hem de yani beynin elektriksel uyarımı ve aynı zamanda elektrokongülsif tedavi gibi uyarımlar derin transkraniyel manyetik uyarım gibi biyolojik uyarımlar ilaçlarla birlikte beyinde ciddi sonuçlara yol açıyor. Diğer yandan psikolojik tedbirler de beyinde önemli sonuçlar sağlamaktadır ama çoğu zaman kombinasyonlara gidiyoruz. Dolayısıyla bu 3 unutma sorusunu da yanıtladığımı düşünüyorum. 


Bu metin, Prof. Dr. Haluk Savaş’ın Ahval haber sitesi ve kendi Youtube kanalında yayınlanan ‘’Bir Tatlı Huzur Prof. Dr. Haluk Savaş’la Soru-Cevap Psikiyatri’’ programının yazılı halidir.