1) Psikiyatristin
psikoterapi yapabilmesi için tıp fakültesini bitirmek haricinde ayrıca
psikoloji de mi okuması gerekiyor?
Bu soru mesleğimizle alakalı ustaca bir soru her şeyden önce
psikiyatrinin tıpta bir uzmanlık alanı olduğunu görmüş ve kabul etmiş, fark
etmiş. Çünkü bir çok insan psikiyatristlerin tıp insanı olduklarını bilmiyor.
Yani onların da fen edebiyat fakültelerinden veya eğitim bilimlerinden mezun
olduklarını zannediyorlar, öyle değil. Psikiyatri bir tıp mesleğidir tıpkı
kadın doğumculuk, göz hastalıkları uzmanı, dâhiliyecilik gibi bir tıp
mesleğidir, bir tıp uzmanlık alanıdır.
Kişinin psikiyatrist olabilmesi için öncelikle tıp fakültesi
okuması gerekir. Ondan sonrasında gireceği sınavda tıp fakültesini bitirdikten
sonra tıpta uzmanlık sınavını kazanarak psikiyatri ihtisası yapması gerekir 5
yıl müddetle. Ancak ondan sonra psikiyatri uzmanı olabilir. Bu 5 yıl müddetle
insanlar binlerce hasta görüyorlar. Çok sayıda kitap okuyorlar ve çok sayıda
bilimsel kongreye katılıyorlar. Bu sayede hastaları, hastalıkları akademik bir
biçimde onlara müdahale etmeyi öğreniyorlar. Her şeyden evvel ağır, ciddi
donanım ve eğitim gerektiren bir tıp mesleğidir psikiyatri branşı. Dolayısıyla psikiyatri
uzmanı veya psikiyatrist dediğimizde ömrünün çok önemli bir kısmını eğitimine
adamış bir kişiden bahsediyoruz. Yani 8 yıl ilkokul okuduğunu üstüne 4 yıl liseyi
eklediğini düşünürsek 12 yıl ve 6 yıl da tıp eğitimi 18 yıl onun üzerine de 5
yıl 23 yıl yapıyor. 23 yıl eğitim görecek bir kişi ve ondan sonra psikiyatri
uzmanı olacak bu çok ağır bir eğitim süresi. Yaklaşık 30 yaş civarında bu
mesleği temin etmesi gerekiyor.
Psikoterapi yapabilmesi için ayrıca psikoloji bilimi
okumasına gerek yok. Psikoloji bilimi de yine yanlış anlamaya mahal yok.
Psikoloji de yine genel bir bilimdir. ‘’Psikoloji okuyanlar psikoterapi yaparlar.’’
diye otomatik bir kural yoktur. Psikoloji insan davranış ve düşünceleri
konusunda genel bir eğitimdir. Tıp eğitimi değildir fen edebiyat fakültelerinin
bir bölümleri olarak sürer davranış bilimleri ve oradan çıkan kişiler de
doğrudan terapist olmazlar. Böyle bir bakış açısı yanlış.
Onlar da ancak yüksek lisans yaparlarsa klinik psikoloji
alanında vs. ondan sonra hasta görme hakkı kazanırlar veya doktora yaparlarsa
klinik psikoloji alanında onlar da belli sınırlı alanlarda, tıp insanı
değillerdir.
Hekimlerin çizdikleri sınırlar içerisinde veya kendi klinik
psikoloji yüksek lisansları veya doktoranın çizdiği sınırlar içerisinde
hastalarla temas edebilirler. Aksi takdirde herhangi bir psikoloji mezununun
hastalara müdahale etmesi Türkiye’de cari ve sağlıkla ilgili yasalar
çerçevesinde yasaktır. Bu kesinlikle teknik olarak da hatalıdır. Hastalar üzerinde
eğitim görmemiş kişilerin hastalara müdahalesi de hatalıdır. Hastalara
öncelikle tıp eğitimi almış kişilerin müdahale etmesi gerekir. Ancak psikiyatristlerin
yönlendirmesiyle bu sahada yüksek lisans veya doktora yapmış olan psikologların
alana katkı yapması mümkün olabilir. Aksi takdirde insan sağlığına yeterli
eğitimi almamış ve donanımsız kişilerin müdahale etmesine fırsat veriliyor
demektir. Bu insan sağlığını tehlikeye atan bir yaklaşımdır. Maalesef Türkiye’de:
1- Sağlıkla ilgili düzenlemelerin yetersizliği,
2- Bu konuda otorite olan Sağlık Bakanlığı ve
temsilcilerinin il sağlık müdürlüklerinin duyarsız yaklaşımı,
3- Basın yayın kuruluşlarının bu konulara hiç dikkat etmeyip
psikiyatrist, psikolog, psikolojik danışmanlık ve rehberlik uzmanlarının sanki
hepsini tek kategori gibi düşünmeye eğilimleri ve bunları birbirlerine
karıştırarak sunmaları nedeniyle üstelik de bazen konuya hiç ilgisiz
mesleklerin de felsefe gibi burnunu bu sahaya sokmalarıyla hastalara çok kötü
bir biçimde ehil olmayan kişilerin müdahalesine zemin hazırlanmaktadır. Bu çok
tehlikeli bir süreçtir.
Bir ruh sağlığı yasa tasarısı vardı. Bunlara kısmen bir
çözüm getirecekti. Fakat meclisten her tür tuhaf yasa çıkarken halkın sağlığını
ilgilendiren bu yasa bir türlü çıkmadı. O yasa tasarısına göre bu meslekler
arasındaki sınırlar da daha net bir biçimde çiziliyordu. Orada Türk Psikologlar
Derneği ve Türkiye Psikiyatri Derneği’nin birlikte yaptığı çalışmalar
neticesinde başka değerli meslek mensupları ve kuruluşlarının da katkılarıyla
bir yasa tasarısı hazırlanmıştı. Umarım o yasa tasarısı bir an önce yasalaşır
ve bu karmaşa ortadan kalkar.
Vurgu yapmıştım, bir kişinin psikoloji okuması terapi
yapacağı anlamına gelmiyor. Diğer taraftan psikiyatristin de terapi yapabilmesi
için psikoloji eğitimi almasına gerek yok. Çünkü zaten psikiyatri bir tıp
eğitimi branşı olarak kendi içerisinde belli rotasyonlar ve bilgilenmeler ile
psikoterapi hakkında da bilgilenmesi gereken bir branştır.
Bunun dışında yetkin bir psikoterapist olarak yetişmesi için
hekimlerin, psikiyatristlerin ayrıca kurslar, eğitimlerden geçmelerinde büyük
bir fayda vardır ve zaten bu alanda dünyada yerleşik kurumlar yani
psikoterapiyle ilgili dernekler, eğitim kurumları kendi eğitim müfredatlarını
oluşturmuş ve kişileri ehliyetlendirmektedirler. Bu süreçlere yeterince uyan
hekimler, psikiyatristler aynı zamanda başarılı birer psikoterapist olarak da
hayatlarını sürdürürler.
Peki, psikologlar psikoterapist olamaz mı? Evet, olabilir,
klinik psikoloji yüksek lisans veya doktorasını yaptıktan sonra onunla birlikte
psikoterapiyle ilgili eğitimleri onlar da alırlarsa eğer onlar da bazı
psikoterapileri yapabilir hale gelirler. Aksi takdirde sadece psikolog veya
sadece klinik psikoloji yüksek lisans veya doktorasını yapmış olmak psikoterapi
yapmak için yeterli yetkinliğe ve donanıma sahip olduğu anlamına gelmiyor.
O zaman şu çok bilindik klişeyi de yıkarak bu sorunun
cevabını sonuçlandırmış olayım.
1- Psikiyatristler sadece ilaç yazan insanlar değildir. Aynı
zamanda psikoterapileri de uygulayan ve hastalara nasıl müdahale edilmesini de
bilen duygusal, düşünsel, davranışsal bilgilere sahip bir donanımlı meslek grubudur.
Diğer taraftan da elbette yetkin bir psikoterapi eğitimi
almadan onlar da psikoterapi uyguluyormuş kisvesiyle davranmasalar doğru olur.
Diğer taraftan psikologlar otomatik olarak psikoloji bölümü
bitirmekle hastaya psikoterapi müdahalesi yapabilir bir meslek grubu asla
değildir. Hastaya müdahale etme konusunda asla yetkin değildirler ve yasalara
göre de bundan men edilmişlerdir. Müdahale ederlerse suç işlemiş olurlar.
Diğer taraftan klinik psikoloji veya yüksek lisans doktora
sahibi olan psikologlar varsa bu kişilerin hastaya müdahale etme yetkileri
vardır ama onların da hiç şüphesiz hastanın ilaçlarını düzenleme gibi bir
yetkileri yoktur. Böyle şeylere kalkışırlarsa onlar da suç işlemiş olurlar.
Bunları da duyuyoruz maalesef bazı psikologların bitkisel çaylar vs. gibi
şeyleri hastalara tedavi olarak önerdiklerini, çok ciddi psikiyatrik ilaç
gerektiren hastaları böylece senelerce süründürdükleri ve yanlış yola sevk
ettiklerine ilişkin bilgilere şahit oluyoruz. Umarız bu karışıklıklar bahsi
geçen yasanın çıkmasıyla önemli oranda son bulur.
2) Ayrı şehirde olup
da telefonla görüşerek tedavi ettiğiniz kimseler var mı?
Burada online psikoterapi veya online danışmanlık soruluyor aslında
online tedavi de denilebilir. Şüphesiz online psikoterapi benim de en az 3-4
yıldır üzerinde çalıştığım bir alan ve oldukça iyi neticeler aldığımız bir
tedavi modeli.
Amerikan Psikiyatri Birliği 2018 yılı başında ‘’Telepsikiyatri’’
kitabını yayınlayarak bu alandaki akademik yayınları derleyerek telefon
üzerinden görüntülü görüşme yoluyla yapılan psikoterapilerin ve telepsikiyatri
uygulamalarının bilimselliğini kanıtladı.
Dolayısıyla bunlar hem akademik olarak geçerli hem de sonuç
olarak gerçekten hastaların hayatında önemli değişiklik yapan tedaviler. Ben de
Kamboçya’dan Canada’ya kadar, Nijerya’dan Rusya’ya kadar çok değişik coğrafya
ve milletten hastalarla bu psikiyatrik uygulamaları yapıyorum ve ciddi sonuçlar
alıyoruz. O açıdan bir sınır yok, dünyanın her yerinden görüşülebiliyor.
Tabii saat farkları nedeniyle bazen zamanı tutturmakta
güçlük çekiyoruz. Diyelim Amerika’nın Batı eyaletlerinden birisi olunca epeyce
bir zaman farkı oluyor. Avustralya’yla görüşürken epeyce bir zaman farkı
oluşuyor. Dolayısıyla biz de bir miktar zorlanıyoruz.
Bazen bu kadar coğrafyalar değil aynı şehirde olup da online
görüşmeler yapan hastalarımız da var. Bu da onların tercihi, konforlu geliyor
olabilir hani muayenehaneye kadar gelmek belki biraz sıra beklemek, sıralarda
kayma olunca hafifçe huzursuzlanmak gibi şeyler yaşamak yerine bizzat
bulundukları yerde, evlerinin konforu içerisinde bizimle görüşmek istiyor
olabilirler. Bu da gayet anlaşılır bir durum. Bu şekilde de hizmet verdiğimiz
hastalarımız var.
3) Transkraniyel
manyetik uyarım (TMU / TMS) bipolar hastalar atak geçirdikleri zaman mı
yapılıyor veya iyi zamanlarında hastalığı kökten temizlemek için mi
uygulanıyor?
Trankraniyel manyetik
uyarım önemli bir psikiyatrik tedavi. Öncelikle depresyon ve obsesif
kompulsif bozukluk için ruhsat almış durumda. Bipolar bozuklukta, dikkat
eksikliği hiperaktivite bozukluğunda ve bir çok başka psikiyatrik tabloda
mesela şizofreninin işitsel varsanılarında da veya kulak çınlamasında da işe
yaradığına ilişkin kanıtlar oluşuyor. Fakat iki alanda yani depresyon ve obsesif
kompulsif bozukluğun tedaviye yanıt vermeyen formlarında Amerikan Gıda ve İlaç
İdaresi tranksraniyel manyetik uyarımı veya stimulasyon Türkçe’de kısaltma
olarak kullanabileceğimiz TMS ya da TMU gibi isimleri olan tekniği kabul etmiş
durumdalar.
Biz de uyguluyoruz. Kendi muayenehanemde var. Ciddi sonuçlar
alıyoruz. Yani hastalarımızın çok önemli bir bölümünde olumlu sonuçlara yol
açıyor. Bipolar bozukluk hastalarında da kullanılabiliyor. Fakat obsesif kompulsif
bozukluk ve depresyonda olduğu kadar ruhsatlandırılmış değil. Bunu
hastalarımıza izah ediyoruz, eğer kabul ediyorlarsa uygulamayı yapıyoruz.
Özellikle depresif dönemde çok ciddi katkısını görüyoruz. Depresif dönemi
çözmek için böyle intiharın eşiğine kadar gelmiş çok hastayı çevirdiğini,
tedavi ettiğini defalarca gördük.
Diğer yandan manik dönemler için de yavaşlatıcı bir etkisi
var. Ondan da istifade ediyoruz. Onu da gördük üstelikte psikotik yani akıl
hastalığı belirtilerinin eşlik ettiği manik dönemlerde mesela kendisini Mehdi
zanneden bir hanımefendinin tedavisinde bariz bir biçimde manik belirtileri de
sönümlediğini gördük.
Dolayısıyla bize gelen hastaların önemli bir kısmı ataklar
sırasında müracaat ettikleri için ataklar sırasında müdahalede kullanıyoruz.
Fakat belirtileri kökten çözmek için uygulanıyor mu onunla ilgili ayrıntılı bir
araştırmam yok. Ancak transkraniyel manyetik uyarımın özellikle tortu depresif
belirtilerde işe yarayabileceğine ilişkin bir kanaatim var.
Bipolar hastaların hayatlarının önemli bir kısmı %47 kadar
süresi depresif belirtilerle geçer. Yani hayat neredeyse yarı yarıya
depresyonda geçiyor gibi bipolar hastalar için dolayısıyla o depresif
periyotlar için çok ciddi bir koruyucu etki sağlayacağını düşünüyorum.
Buna direkt TMU üzerinden değil de EKT üzerinden de
ulaşabiliriz. İkisi ayrı teknikler olmakla birlikte ikisi de beyin uyarım
teknikleridir. Biz daha önce obsesif kompulsif bozukluğu olan ve bipolar bir
hastada 3 yıl müddetle idame EKT dediğimiz tedaviyi sürdürdük. Yani sürdürüm
tedavisi ve 3 yılın sonunda hasta şimdi yaklaşık 3 yıldır hasta herhangi bir
tedavi almaksızın hayatını çok sağlıklı bir biçimde sürdürüyor. Daha önce
annesini babasını döven, evde cam çerçeveyi indiren hem ağır obsesif kompulsif
takıntı belirtileri olan hem de şiddet gösteren bipolar bozukluğu olan bir
hasta şu anda kendi iş yerini işletiyor ve evlenmiş durumda, eşi hamile
bugünlerde doğum yapacaktı yani gayet iyi gidiyor. Hatta ben onunla ilgili
gelişmeleri siz sevgili okuyuculara da kimlik bilgilerini çarpıtarak aktarmak
ve hastalıkla ilgili bilgi vermek için konuştuğumda bir tür kısa görüşme,
röportaj gibi teklifte bulunduğumda ‘’Hocam çok meşgulüm isterseniz Pazar
günleri arayabilirsiniz.’’ dedi. O kadar işlevsel hayata dönmüş ve işler yolunda
gidiyor. Bu da uzun yıllar süren EKT tedavisinin idamesiyle mümkün oldu.
Buradan hareketle diyorum ki ben: yine başka bir teknik olan
transkraniyel manyetik uyarımın da belki idame gibi uygulamaların da benzer
şekilde hastalığın tortu belirtilerini çözme potansiyeli vardır. Bunlar zamanla
anlaşılacaktır. Hali hazırda bununla ilgili yeterince yayın olmayabilir ama
bunları yeterince incelemek ve üzerinde çalışmak gerek.
4) Transkraniyel
manyetik uyarımın şizofreni tedavisinde kalıcı bir etkisi var mıdır?
Bir kere bu kalıcı etki sözü psikiyatrik tedaviler için
neredeyse geçersiz bir söz. Psikiyatrik hastalıklar tıpkı romatizmal, kalp,
şeker, tansiyon hastalıkları gibi vücudumuzun ve beynimizin ömür boyu süren
hastalıklarıdır. Onlara yaptığımız müdahaleler kalıcı sonuçlar doğurmaz ama
uzun süreli sonuçlar doğurabilir. Hayatımızı daha nitelikli daha kaliteli
yaşamamıza neden olabilir.
Bakın bu yakın gözlüğü kullanıyorum. Bu soruyu
sorabilirsiniz. Hayat boyu mu bunu kullanacaksın?
Evet, hayat boyu bunu kullanacağım. Neden?
Çünkü görüntü net oluyor. Şimdi gözlük gibi tehlikeli bir
cihazı bakın camdır bu tehlikeli cihazı göz gibi değerli bir organın önüne
koyup her an buraya taş gelse filan o cam fırlayıp gözümüzü de kör edebilir.
Ona rağmen net bir görüntü temin etmek için kullanıyoruz. Hayat boyu gerekirse
de kullanıyoruz.
Şimdi zihnimizin yeterince berrak olması için ilaç veya TMU
veya EKT gibi vs. gibi teknikleri uzun süreli kullanmaktan neden rahatsız
oluyoruz?
Yani psikiyatrik hastalıklarında diğer dâhili hastalıklar
gibi uzun süreli olabileceği gerçeğini kavramakta bir güçlüğümüz var.
Soruya tekrar dönersek uzun süreli etkileri var evet ama
kalıcı etkilerden söz edilemez. Özellikle işitsel varsanılarda yani ses olarak
duyulan varsanılarda kişilerin kendisine konuştuğunu düşündüğü cinler, periler,
başka insanlar vs. gibi veya komut veren sesler gibi bu alanda transkraniyel
manyetik uyarımla ilgili çalışmaların netice verdiğine ilişkin veriler var ama
henüz Amerikan Gıda ve İlaç İradesi transkraniyel manyetik uyarımı şizofreni
alanında onaylamış değil. Çalışmalar bu alanda da etkinliğine dair ciddi
sonuçlar veriyor. Bunu da bildirmek isterim.
5) ’’Akıl sağlığı’’
mı yoksa ‘’ruh sağlığı’’ mı demek daha doğru? Neden?
Bana kalsa ben akıl sağlığını tercih ederim. Çünkü akıl
zihnimizin işleyişinin her noktasını temsil eden bir kavram veya zihin sağlığı
denebilir. Akıl sağlığı, ruh sağlığına tercih edilebilir. Zihin sağlığı da akıl
sağlığına tercih edilebilir. Belki her ikisine de tercih edilebilecek bir
kelime.
Akıl hastalığı deyince direkt psikozlar yani şizofreni,
paranoid bozukluk gibi insanın muhakemesinin tümden bozulduğu anlaşılıyor.
Tabii bu yönüyle akıl sağlığı dediğimizde sadece ağır psikiyatrik hastalıklar
kast ediliyor gibi anlaşılabilir. Oradan bir yanlış anlaşılma potansiyeli var.
Diğer taraftan ruh sağlığı dediğimizde de ruhun varlığı bile
tartışmalı. Özellikle de inançlı, dindar, Müslüman insanların ruh konusunda
daha hassas davrandıklarını görüyorum ama kaldı ki Kuranı Kerim bile o konuda
çok soru işaretleri bırakarak bir yanıt veriyor ruh sorusuna.
Bizzat peygambere gelen vahiyde ‘’Sana ruhtan soruyorlar. De
ki: O Rabbimin bir emridir ve onun hakkında size çok az şey bildirilmiştir.’’ diyor.
Yaklaşık olarak hatırladığım kadarıyla ayet böyle söylüyor ruhla ilgili.
Dolayısıyla Kuranı Kerim bile ruh kavramının ne kadar muğlak
olduğunu ve insan bilgisinin bu konuda ne kadar sınırlı olabileceğini açıklıkla
ifade etmiş oluyor. Dolayısıyla varlığı yokluğu konusunda Kuran’ın bile net bir
yorum yapmadığı, üstelik bilginin muğlak olacağına vurgu yaptığı bir kavramı
bir mesleğin adı yapmak çok saçma.
Bu anlamda ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı olarak geçiyor
Türkçe’de psikiyatri ve maalesef yabancılar da öyle adlandırmış. Yani ruh
doktorluğu vs. anlamına gelen bir kelime.
Dolayısıyla ruh kelimesi zaten yanlış. Ruh sağlığı
kelimesini doğru bulmuyorum ben hani akıl sağlığı kelimesi daha doğru. Daha da
güzeli hem aklın çalışmasını hem de belki insanlar duyguları daha ince soyut
yaşantıları ifade etmek için ruh kavramını kullanıyorlar. Bunları da içeren bir
biçimde yani aklı ve ruhu ele alan bir biçimde zihnin sağlığı daha doğru keşke
psikiyatriste zihin sağlığı uzmanı denseydi.
Günlük karşılık olarak önerebileceğim başka bir ifade de
var. Bu da aynı kulak burun boğaz uzmanlığı gibi duygu düşünce davranış
uzmanlığı. Aslında psikiyatrist insanların bozulmuş duygu düşünce davranışlarıyla
ilgileniyor.
Yani beynin böyle felç gibi tansiyon vs. gibi nedenlerle
bozulan ana aksamıyla diyelim daha büyük, mekanik sonuçlar doğuran aksamıyla ilgilenen
branş nöroloji. Yani felç oluyor insan kolunu oynatamıyor, nöroloji tedavi
etmeye çalışıyor veya beyinde bir balon oluyor ve o balonla beyin cerrahi
ilgileniyor, onu oradan kaldırmaya çalışıyor vs. kanama oluyor ve beyin cerrahı
açıp o kanama alanını temizlemeye çalışıyor. Daha nispeten mekanik sonuçları
olan durumlarla beyin cerrahisi ve nöroloji daha fazla ilgileniyor. Nöroloji
biraz daha dijital alanlara giriyor. Myastenia gravis veya Parkinson gibi hastalıklarda
daha ince kimyasal yolaklar üzerinden çalışan tedaviler uyguluyor ama onlar da
daha çok hareket bozuklukları veya bizzat elektronik yalıtım bozuklukları vs. gibi
alanlar oluyor veya işte epilepside olduğu gibi vücudun ciddi sarsılmaları ve
donup kalmaları gibi veya bir biçimde devre dışı kalması gibi beynin absans
nöbetleri denilen şeylerle ilgileniyor nöroloji.
Psikiyatri ne ile ilgileniyor?
Psikiyatrinin de organı beyin. Duygu, düşünce ve davranışlardaki
bozulmalarla ilgileniyor. Tüm bunlarla ilgilenirken ruh gibi soyut ve ne olduğu
bellisiz bir kavramla uğraşmak yerine beyin gibi somut ve tüm bu sonuçlar üzerinde
etkili olan bir organla uğraşıyor ve sonuç alıyor.
Bu anlamda psikiyatri tıp tarihinin en somut sonuçlara
ulaşan branşlardan biridir aksi yöndeki ön yargılara rağmen. Genellikle
psikiyatrinin soyut olduğu, hastaların neresine nasıl müdahale edeceğini bilemeyeceği
gibi eski ve arkaik düşünceler vardır. Bunların gerçekle bir ilgisi yok.
Psikiyatrist kendisine müracaat eden hastaların %80-%90’ında
çok iyi tedavi neticeleri alan bir hekimdir. Bu anlamda bu bilgiyi de vermek
isterim.
Bu soruyu da önemli oranda açıkladığımı düşünüyorum. Akıl
sağlığını tercih ederim. Ruh sağlığı demek bence hatalı bunun da ötesinde zihin
sağlığı demek hepsinden anlamlı veya kulak burun boğaz uzmanlığı gibi duygu
düşünce davranış uzmanlığı denilse keşke psikiyatri mesleğine diyorum ve bir
espriyle de bitirmek isterim.
Bize ruh sağlığı uzmanı deniyor. Dünyada hiç şöyle bir şey
var mı bir kişi 20-30 senedir o alanda çalışıyor ve uzmanı olduğu nesneyle hiç
karşılaşmamış. Ben tekrar sorayım dünyada ruhla karşılaşmış, konuşmuş, fark
etmiş psikiyatri uzmanı var mıdır?
Ben doğrusu bugüne kadar ruhla hiç karşılaşmadım ama bana
ruh sağlığı uzmanı diyorlar. Büyük bir saçmalık.
Bu metin,
Prof. Dr. Haluk Savaş’ın Ahval haber sitesi ve kendi Youtube kanalında
yayınlanan ‘’Bir Tatlı Huzur Prof. Dr. Haluk Savaş’la Soru-Cevap Psikiyatri’’
programının yazılı halidir.