Bir Tatlı Huzur 01/08/2019

1) Psikiyatristin psikoterapi yapabilmesi için tıp fakültesini bitirmek haricinde ayrıca psikoloji de mi okuması gerekiyor?

 

 

Bu soru mesleğimizle alakalı ustaca bir soru her şeyden önce psikiyatrinin tıpta bir uzmanlık alanı olduğunu görmüş ve kabul etmiş, fark etmiş. Çünkü bir çok insan psikiyatristlerin tıp insanı olduklarını bilmiyor. Yani onların da fen edebiyat fakültelerinden veya eğitim bilimlerinden mezun olduklarını zannediyorlar, öyle değil. Psikiyatri bir tıp mesleğidir tıpkı kadın doğumculuk, göz hastalıkları uzmanı, dâhiliyecilik gibi bir tıp mesleğidir, bir tıp uzmanlık alanıdır.


Kişinin psikiyatrist olabilmesi için öncelikle tıp fakültesi okuması gerekir. Ondan sonrasında gireceği sınavda tıp fakültesini bitirdikten sonra tıpta uzmanlık sınavını kazanarak psikiyatri ihtisası yapması gerekir 5 yıl müddetle. Ancak ondan sonra psikiyatri uzmanı olabilir. Bu 5 yıl müddetle insanlar binlerce hasta görüyorlar. Çok sayıda kitap okuyorlar ve çok sayıda bilimsel kongreye katılıyorlar. Bu sayede hastaları, hastalıkları akademik bir biçimde onlara müdahale etmeyi öğreniyorlar. Her şeyden evvel ağır, ciddi donanım ve eğitim gerektiren bir tıp mesleğidir psikiyatri branşı. Dolayısıyla psikiyatri uzmanı veya psikiyatrist dediğimizde ömrünün çok önemli bir kısmını eğitimine adamış bir kişiden bahsediyoruz. Yani 8 yıl ilkokul okuduğunu üstüne 4 yıl liseyi eklediğini düşünürsek 12 yıl ve 6 yıl da tıp eğitimi 18 yıl onun üzerine de 5 yıl 23 yıl yapıyor. 23 yıl eğitim görecek bir kişi ve ondan sonra psikiyatri uzmanı olacak bu çok ağır bir eğitim süresi. Yaklaşık 30 yaş civarında bu mesleği temin etmesi gerekiyor.


Psikoterapi yapabilmesi için ayrıca psikoloji bilimi okumasına gerek yok. Psikoloji bilimi de yine yanlış anlamaya mahal yok. Psikoloji de yine genel bir bilimdir. ‘’Psikoloji okuyanlar psikoterapi yaparlar.’’ diye otomatik bir kural yoktur. Psikoloji insan davranış ve düşünceleri konusunda genel bir eğitimdir. Tıp eğitimi değildir fen edebiyat fakültelerinin bir bölümleri olarak sürer davranış bilimleri ve oradan çıkan kişiler de doğrudan terapist olmazlar. Böyle bir bakış açısı yanlış.


Onlar da ancak yüksek lisans yaparlarsa klinik psikoloji alanında vs. ondan sonra hasta görme hakkı kazanırlar veya doktora yaparlarsa klinik psikoloji alanında onlar da belli sınırlı alanlarda, tıp insanı değillerdir.


Hekimlerin çizdikleri sınırlar içerisinde veya kendi klinik psikoloji yüksek lisansları veya doktoranın çizdiği sınırlar içerisinde hastalarla temas edebilirler. Aksi takdirde herhangi bir psikoloji mezununun hastalara müdahale etmesi Türkiye’de cari ve sağlıkla ilgili yasalar çerçevesinde yasaktır. Bu kesinlikle teknik olarak da hatalıdır. Hastalar üzerinde eğitim görmemiş kişilerin hastalara müdahalesi de hatalıdır. Hastalara öncelikle tıp eğitimi almış kişilerin müdahale etmesi gerekir. Ancak psikiyatristlerin yönlendirmesiyle bu sahada yüksek lisans veya doktora yapmış olan psikologların alana katkı yapması mümkün olabilir. Aksi takdirde insan sağlığına yeterli eğitimi almamış ve donanımsız kişilerin müdahale etmesine fırsat veriliyor demektir. Bu insan sağlığını tehlikeye atan bir yaklaşımdır. Maalesef Türkiye’de:


1- Sağlıkla ilgili düzenlemelerin yetersizliği,


2- Bu konuda otorite olan Sağlık Bakanlığı ve temsilcilerinin il sağlık müdürlüklerinin duyarsız yaklaşımı,


3- Basın yayın kuruluşlarının bu konulara hiç dikkat etmeyip psikiyatrist, psikolog, psikolojik danışmanlık ve rehberlik uzmanlarının sanki hepsini tek kategori gibi düşünmeye eğilimleri ve bunları birbirlerine karıştırarak sunmaları nedeniyle üstelik de bazen konuya hiç ilgisiz mesleklerin de felsefe gibi burnunu bu sahaya sokmalarıyla hastalara çok kötü bir biçimde ehil olmayan kişilerin müdahalesine zemin hazırlanmaktadır. Bu çok tehlikeli bir süreçtir.


Bir ruh sağlığı yasa tasarısı vardı. Bunlara kısmen bir çözüm getirecekti. Fakat meclisten her tür tuhaf yasa çıkarken halkın sağlığını ilgilendiren bu yasa bir türlü çıkmadı. O yasa tasarısına göre bu meslekler arasındaki sınırlar da daha net bir biçimde çiziliyordu. Orada Türk Psikologlar Derneği ve Türkiye Psikiyatri Derneği’nin birlikte yaptığı çalışmalar neticesinde başka değerli meslek mensupları ve kuruluşlarının da katkılarıyla bir yasa tasarısı hazırlanmıştı. Umarım o yasa tasarısı bir an önce yasalaşır ve bu karmaşa ortadan kalkar.


Vurgu yapmıştım, bir kişinin psikoloji okuması terapi yapacağı anlamına gelmiyor. Diğer taraftan psikiyatristin de terapi yapabilmesi için psikoloji eğitimi almasına gerek yok. Çünkü zaten psikiyatri bir tıp eğitimi branşı olarak kendi içerisinde belli rotasyonlar ve bilgilenmeler ile psikoterapi hakkında da bilgilenmesi gereken bir branştır.


Bunun dışında yetkin bir psikoterapist olarak yetişmesi için hekimlerin, psikiyatristlerin ayrıca kurslar, eğitimlerden geçmelerinde büyük bir fayda vardır ve zaten bu alanda dünyada yerleşik kurumlar yani psikoterapiyle ilgili dernekler, eğitim kurumları kendi eğitim müfredatlarını oluşturmuş ve kişileri ehliyetlendirmektedirler. Bu süreçlere yeterince uyan hekimler, psikiyatristler aynı zamanda başarılı birer psikoterapist olarak da hayatlarını sürdürürler.


Peki, psikologlar psikoterapist olamaz mı? Evet, olabilir, klinik psikoloji yüksek lisans veya doktorasını yaptıktan sonra onunla birlikte psikoterapiyle ilgili eğitimleri onlar da alırlarsa eğer onlar da bazı psikoterapileri yapabilir hale gelirler. Aksi takdirde sadece psikolog veya sadece klinik psikoloji yüksek lisans veya doktorasını yapmış olmak psikoterapi yapmak için yeterli yetkinliğe ve donanıma sahip olduğu anlamına gelmiyor.


O zaman şu çok bilindik klişeyi de yıkarak bu sorunun cevabını sonuçlandırmış olayım.


1- Psikiyatristler sadece ilaç yazan insanlar değildir. Aynı zamanda psikoterapileri de uygulayan ve hastalara nasıl müdahale edilmesini de bilen duygusal, düşünsel, davranışsal bilgilere sahip bir donanımlı meslek grubudur.


Diğer taraftan da elbette yetkin bir psikoterapi eğitimi almadan onlar da psikoterapi uyguluyormuş kisvesiyle davranmasalar doğru olur.


Diğer taraftan psikologlar otomatik olarak psikoloji bölümü bitirmekle hastaya psikoterapi müdahalesi yapabilir bir meslek grubu asla değildir. Hastaya müdahale etme konusunda asla yetkin değildirler ve yasalara göre de bundan men edilmişlerdir. Müdahale ederlerse suç işlemiş olurlar.


Diğer taraftan klinik psikoloji veya yüksek lisans doktora sahibi olan psikologlar varsa bu kişilerin hastaya müdahale etme yetkileri vardır ama onların da hiç şüphesiz hastanın ilaçlarını düzenleme gibi bir yetkileri yoktur. Böyle şeylere kalkışırlarsa onlar da suç işlemiş olurlar. Bunları da duyuyoruz maalesef bazı psikologların bitkisel çaylar vs. gibi şeyleri hastalara tedavi olarak önerdiklerini, çok ciddi psikiyatrik ilaç gerektiren hastaları böylece senelerce süründürdükleri ve yanlış yola sevk ettiklerine ilişkin bilgilere şahit oluyoruz. Umarız bu karışıklıklar bahsi geçen yasanın çıkmasıyla önemli oranda son bulur.

 

 

2) Ayrı şehirde olup da telefonla görüşerek tedavi ettiğiniz kimseler var mı?

 

 

Burada online psikoterapi veya online danışmanlık soruluyor aslında online tedavi de denilebilir. Şüphesiz online psikoterapi benim de en az 3-4 yıldır üzerinde çalıştığım bir alan ve oldukça iyi neticeler aldığımız bir tedavi modeli.


Amerikan Psikiyatri Birliği 2018 yılı başında ‘’Telepsikiyatri’’ kitabını yayınlayarak bu alandaki akademik yayınları derleyerek telefon üzerinden görüntülü görüşme yoluyla yapılan psikoterapilerin ve telepsikiyatri uygulamalarının bilimselliğini kanıtladı.


Dolayısıyla bunlar hem akademik olarak geçerli hem de sonuç olarak gerçekten hastaların hayatında önemli değişiklik yapan tedaviler. Ben de Kamboçya’dan Canada’ya kadar, Nijerya’dan Rusya’ya kadar çok değişik coğrafya ve milletten hastalarla bu psikiyatrik uygulamaları yapıyorum ve ciddi sonuçlar alıyoruz. O açıdan bir sınır yok, dünyanın her yerinden görüşülebiliyor.


Tabii saat farkları nedeniyle bazen zamanı tutturmakta güçlük çekiyoruz. Diyelim Amerika’nın Batı eyaletlerinden birisi olunca epeyce bir zaman farkı oluyor. Avustralya’yla görüşürken epeyce bir zaman farkı oluşuyor. Dolayısıyla biz de bir miktar zorlanıyoruz.


Bazen bu kadar coğrafyalar değil aynı şehirde olup da online görüşmeler yapan hastalarımız da var. Bu da onların tercihi, konforlu geliyor olabilir hani muayenehaneye kadar gelmek belki biraz sıra beklemek, sıralarda kayma olunca hafifçe huzursuzlanmak gibi şeyler yaşamak yerine bizzat bulundukları yerde, evlerinin konforu içerisinde bizimle görüşmek istiyor olabilirler. Bu da gayet anlaşılır bir durum. Bu şekilde de hizmet verdiğimiz hastalarımız var.

 

 

3) Transkraniyel manyetik uyarım (TMU / TMS) bipolar hastalar atak geçirdikleri zaman mı yapılıyor veya iyi zamanlarında hastalığı kökten temizlemek için mi uygulanıyor?

 

 

Trankraniyel manyetik uyarım önemli bir psikiyatrik tedavi. Öncelikle depresyon ve obsesif kompulsif bozukluk için ruhsat almış durumda. Bipolar bozuklukta, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunda ve bir çok başka psikiyatrik tabloda mesela şizofreninin işitsel varsanılarında da veya kulak çınlamasında da işe yaradığına ilişkin kanıtlar oluşuyor. Fakat iki alanda yani depresyon ve obsesif kompulsif bozukluğun tedaviye yanıt vermeyen formlarında Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi tranksraniyel manyetik uyarımı veya stimulasyon Türkçe’de kısaltma olarak kullanabileceğimiz TMS ya da TMU gibi isimleri olan tekniği kabul etmiş durumdalar.


Biz de uyguluyoruz. Kendi muayenehanemde var. Ciddi sonuçlar alıyoruz. Yani hastalarımızın çok önemli bir bölümünde olumlu sonuçlara yol açıyor. Bipolar bozukluk hastalarında da kullanılabiliyor. Fakat obsesif kompulsif bozukluk ve depresyonda olduğu kadar ruhsatlandırılmış değil. Bunu hastalarımıza izah ediyoruz, eğer kabul ediyorlarsa uygulamayı yapıyoruz. Özellikle depresif dönemde çok ciddi katkısını görüyoruz. Depresif dönemi çözmek için böyle intiharın eşiğine kadar gelmiş çok hastayı çevirdiğini, tedavi ettiğini defalarca gördük.


Diğer yandan manik dönemler için de yavaşlatıcı bir etkisi var. Ondan da istifade ediyoruz. Onu da gördük üstelikte psikotik yani akıl hastalığı belirtilerinin eşlik ettiği manik dönemlerde mesela kendisini Mehdi zanneden bir hanımefendinin tedavisinde bariz bir biçimde manik belirtileri de sönümlediğini gördük.


Dolayısıyla bize gelen hastaların önemli bir kısmı ataklar sırasında müracaat ettikleri için ataklar sırasında müdahalede kullanıyoruz. Fakat belirtileri kökten çözmek için uygulanıyor mu onunla ilgili ayrıntılı bir araştırmam yok. Ancak transkraniyel manyetik uyarımın özellikle tortu depresif belirtilerde işe yarayabileceğine ilişkin bir kanaatim var.


Bipolar hastaların hayatlarının önemli bir kısmı %47 kadar süresi depresif belirtilerle geçer. Yani hayat neredeyse yarı yarıya depresyonda geçiyor gibi bipolar hastalar için dolayısıyla o depresif periyotlar için çok ciddi bir koruyucu etki sağlayacağını düşünüyorum.


Buna direkt TMU üzerinden değil de EKT üzerinden de ulaşabiliriz. İkisi ayrı teknikler olmakla birlikte ikisi de beyin uyarım teknikleridir. Biz daha önce obsesif kompulsif bozukluğu olan ve bipolar bir hastada 3 yıl müddetle idame EKT dediğimiz tedaviyi sürdürdük. Yani sürdürüm tedavisi ve 3 yılın sonunda hasta şimdi yaklaşık 3 yıldır hasta herhangi bir tedavi almaksızın hayatını çok sağlıklı bir biçimde sürdürüyor. Daha önce annesini babasını döven, evde cam çerçeveyi indiren hem ağır obsesif kompulsif takıntı belirtileri olan hem de şiddet gösteren bipolar bozukluğu olan bir hasta şu anda kendi iş yerini işletiyor ve evlenmiş durumda, eşi hamile bugünlerde doğum yapacaktı yani gayet iyi gidiyor. Hatta ben onunla ilgili gelişmeleri siz sevgili okuyuculara da kimlik bilgilerini çarpıtarak aktarmak ve hastalıkla ilgili bilgi vermek için konuştuğumda bir tür kısa görüşme, röportaj gibi teklifte bulunduğumda ‘’Hocam çok meşgulüm isterseniz Pazar günleri arayabilirsiniz.’’ dedi. O kadar işlevsel hayata dönmüş ve işler yolunda gidiyor. Bu da uzun yıllar süren EKT tedavisinin idamesiyle mümkün oldu.


Buradan hareketle diyorum ki ben: yine başka bir teknik olan transkraniyel manyetik uyarımın da belki idame gibi uygulamaların da benzer şekilde hastalığın tortu belirtilerini çözme potansiyeli vardır. Bunlar zamanla anlaşılacaktır. Hali hazırda bununla ilgili yeterince yayın olmayabilir ama bunları yeterince incelemek ve üzerinde çalışmak gerek.

 

 

4) Transkraniyel manyetik uyarımın şizofreni tedavisinde kalıcı bir etkisi var mıdır?

 

 

Bir kere bu kalıcı etki sözü psikiyatrik tedaviler için neredeyse geçersiz bir söz. Psikiyatrik hastalıklar tıpkı romatizmal, kalp, şeker, tansiyon hastalıkları gibi vücudumuzun ve beynimizin ömür boyu süren hastalıklarıdır. Onlara yaptığımız müdahaleler kalıcı sonuçlar doğurmaz ama uzun süreli sonuçlar doğurabilir. Hayatımızı daha nitelikli daha kaliteli yaşamamıza neden olabilir.


Bakın bu yakın gözlüğü kullanıyorum. Bu soruyu sorabilirsiniz. Hayat boyu mu bunu kullanacaksın?


Evet, hayat boyu bunu kullanacağım. Neden?


Çünkü görüntü net oluyor. Şimdi gözlük gibi tehlikeli bir cihazı bakın camdır bu tehlikeli cihazı göz gibi değerli bir organın önüne koyup her an buraya taş gelse filan o cam fırlayıp gözümüzü de kör edebilir. Ona rağmen net bir görüntü temin etmek için kullanıyoruz. Hayat boyu gerekirse de kullanıyoruz.


Şimdi zihnimizin yeterince berrak olması için ilaç veya TMU veya EKT gibi vs. gibi teknikleri uzun süreli kullanmaktan neden rahatsız oluyoruz?


Yani psikiyatrik hastalıklarında diğer dâhili hastalıklar gibi uzun süreli olabileceği gerçeğini kavramakta bir güçlüğümüz var.


Soruya tekrar dönersek uzun süreli etkileri var evet ama kalıcı etkilerden söz edilemez. Özellikle işitsel varsanılarda yani ses olarak duyulan varsanılarda kişilerin kendisine konuştuğunu düşündüğü cinler, periler, başka insanlar vs. gibi veya komut veren sesler gibi bu alanda transkraniyel manyetik uyarımla ilgili çalışmaların netice verdiğine ilişkin veriler var ama henüz Amerikan Gıda ve İlaç İradesi transkraniyel manyetik uyarımı şizofreni alanında onaylamış değil. Çalışmalar bu alanda da etkinliğine dair ciddi sonuçlar veriyor. Bunu da bildirmek isterim.

 

 

5) ’’Akıl sağlığı’’ mı yoksa ‘’ruh sağlığı’’ mı demek daha doğru? Neden?

 

 

Bana kalsa ben akıl sağlığını tercih ederim. Çünkü akıl zihnimizin işleyişinin her noktasını temsil eden bir kavram veya zihin sağlığı denebilir. Akıl sağlığı, ruh sağlığına tercih edilebilir. Zihin sağlığı da akıl sağlığına tercih edilebilir. Belki her ikisine de tercih edilebilecek bir kelime.


Akıl hastalığı deyince direkt psikozlar yani şizofreni, paranoid bozukluk gibi insanın muhakemesinin tümden bozulduğu anlaşılıyor. Tabii bu yönüyle akıl sağlığı dediğimizde sadece ağır psikiyatrik hastalıklar kast ediliyor gibi anlaşılabilir. Oradan bir yanlış anlaşılma potansiyeli var.


Diğer taraftan ruh sağlığı dediğimizde de ruhun varlığı bile tartışmalı. Özellikle de inançlı, dindar, Müslüman insanların ruh konusunda daha hassas davrandıklarını görüyorum ama kaldı ki Kuranı Kerim bile o konuda çok soru işaretleri bırakarak bir yanıt veriyor ruh sorusuna.


Bizzat peygambere gelen vahiyde ‘’Sana ruhtan soruyorlar. De ki: O Rabbimin bir emridir ve onun hakkında size çok az şey bildirilmiştir.’’ diyor. Yaklaşık olarak hatırladığım kadarıyla ayet böyle söylüyor ruhla ilgili.


Dolayısıyla Kuranı Kerim bile ruh kavramının ne kadar muğlak olduğunu ve insan bilgisinin bu konuda ne kadar sınırlı olabileceğini açıklıkla ifade etmiş oluyor. Dolayısıyla varlığı yokluğu konusunda Kuran’ın bile net bir yorum yapmadığı, üstelik bilginin muğlak olacağına vurgu yaptığı bir kavramı bir mesleğin adı yapmak çok saçma.


Bu anlamda ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı olarak geçiyor Türkçe’de psikiyatri ve maalesef yabancılar da öyle adlandırmış. Yani ruh doktorluğu vs. anlamına gelen bir kelime.


Dolayısıyla ruh kelimesi zaten yanlış. Ruh sağlığı kelimesini doğru bulmuyorum ben hani akıl sağlığı kelimesi daha doğru. Daha da güzeli hem aklın çalışmasını hem de belki insanlar duyguları daha ince soyut yaşantıları ifade etmek için ruh kavramını kullanıyorlar. Bunları da içeren bir biçimde yani aklı ve ruhu ele alan bir biçimde zihnin sağlığı daha doğru keşke psikiyatriste zihin sağlığı uzmanı denseydi.


Günlük karşılık olarak önerebileceğim başka bir ifade de var. Bu da aynı kulak burun boğaz uzmanlığı gibi duygu düşünce davranış uzmanlığı. Aslında psikiyatrist insanların bozulmuş duygu düşünce davranışlarıyla ilgileniyor.


Yani beynin böyle felç gibi tansiyon vs. gibi nedenlerle bozulan ana aksamıyla diyelim daha büyük, mekanik sonuçlar doğuran aksamıyla ilgilenen branş nöroloji. Yani felç oluyor insan kolunu oynatamıyor, nöroloji tedavi etmeye çalışıyor veya beyinde bir balon oluyor ve o balonla beyin cerrahi ilgileniyor, onu oradan kaldırmaya çalışıyor vs. kanama oluyor ve beyin cerrahı açıp o kanama alanını temizlemeye çalışıyor. Daha nispeten mekanik sonuçları olan durumlarla beyin cerrahisi ve nöroloji daha fazla ilgileniyor. Nöroloji biraz daha dijital alanlara giriyor. Myastenia gravis veya Parkinson gibi hastalıklarda daha ince kimyasal yolaklar üzerinden çalışan tedaviler uyguluyor ama onlar da daha çok hareket bozuklukları veya bizzat elektronik yalıtım bozuklukları vs. gibi alanlar oluyor veya işte epilepside olduğu gibi vücudun ciddi sarsılmaları ve donup kalmaları gibi veya bir biçimde devre dışı kalması gibi beynin absans nöbetleri denilen şeylerle ilgileniyor nöroloji.


Psikiyatri ne ile ilgileniyor?


Psikiyatrinin de organı beyin. Duygu, düşünce ve davranışlardaki bozulmalarla ilgileniyor. Tüm bunlarla ilgilenirken ruh gibi soyut ve ne olduğu bellisiz bir kavramla uğraşmak yerine beyin gibi somut ve tüm bu sonuçlar üzerinde etkili olan bir organla uğraşıyor ve sonuç alıyor.


Bu anlamda psikiyatri tıp tarihinin en somut sonuçlara ulaşan branşlardan biridir aksi yöndeki ön yargılara rağmen. Genellikle psikiyatrinin soyut olduğu, hastaların neresine nasıl müdahale edeceğini bilemeyeceği gibi eski ve arkaik düşünceler vardır. Bunların gerçekle bir ilgisi yok.


Psikiyatrist kendisine müracaat eden hastaların %80-%90’ında çok iyi tedavi neticeleri alan bir hekimdir. Bu anlamda bu bilgiyi de vermek isterim.


Bu soruyu da önemli oranda açıkladığımı düşünüyorum. Akıl sağlığını tercih ederim. Ruh sağlığı demek bence hatalı bunun da ötesinde zihin sağlığı demek hepsinden anlamlı veya kulak burun boğaz uzmanlığı gibi duygu düşünce davranış uzmanlığı denilse keşke psikiyatri mesleğine diyorum ve bir espriyle de bitirmek isterim.


Bize ruh sağlığı uzmanı deniyor. Dünyada hiç şöyle bir şey var mı bir kişi 20-30 senedir o alanda çalışıyor ve uzmanı olduğu nesneyle hiç karşılaşmamış. Ben tekrar sorayım dünyada ruhla karşılaşmış, konuşmuş, fark etmiş psikiyatri uzmanı var mıdır?


Ben doğrusu bugüne kadar ruhla hiç karşılaşmadım ama bana ruh sağlığı uzmanı diyorlar. Büyük bir saçmalık.

 

 

Bu metin, Prof. Dr. Haluk Savaş’ın Ahval haber sitesi ve kendi Youtube kanalında yayınlanan ‘’Bir Tatlı Huzur Prof. Dr. Haluk Savaş’la Soru-Cevap Psikiyatri’’ programının yazılı halidir.