1) Şizoid kişilik
bozukluğu ile ilgili bilgi verebilir misiniz?
Şizoid kişilik bozukluğu da şizotipal kişilik bozukluğuyla
aynı kategoriye giriyor. Psikiyatride kişilik bozukluklar A, B ve C grubu diye
3 gruba ayrılıyor. A grubundaki kişilik bozuklukları daha çok psikozları yani akıl
hastalıklarını çağrıştırıyor, bunlara benzeyen özellikler var. A grubu hastalıklar
paranoid kişilik bozukluğu, şizoid kişilik bozukluğu, şizotipal kişilik
bozukluğu mesela şizofreni veya diğer psikoz, akıl hastalıklarıyla
karışabilecek şekilde tezahür edebilir. Hatta şizoid yani şizoya benzeyen
anlamındaki kişilik bozukluğunun özellikle gençlik yıllarındaki görünüm
şeklinin psikoza öncülük ettiği gibi görüşler de var ama bunlar dört dörtlük
kanıtlanmış değil.
Şizoid kişilik bozukluğunu ayrıştıran özelliklerden birisi;
kişinin toplumsal ilişkilere çok bir ihtiyaç duymaması ve o toplumsal
ilişkilerden gittikçe kopması ve kişilerarası ortamda duygularını kısıtlı
gösterme şekli. Yani künt bir duygulanım diyoruz yani duygu ifadesinin olmaması
veya azalması.
Bunun sosyal fobide olduğu gibi veya sosyal anksiyete
bozukluğu, toplumsal anksiyete bozukluğu diye de geçer oralarda olduğu gibi
topluma çıkmaktan korkma değil, topluma çıkmak istememe, öyle bir ihtiyaç
duymama şeklinde tezahür eder. Yaşantısını böyle sürdürür bu kişiler.
Dolayısıyla daha uzun yıllar tek başına yaşar, uzun yıllar bekâr olarak yaşar
ve evlenme ihtiyacı bile hissetmez. Kendi dünyasında bir hayat yaşayabilirler.
Bazı meslek grupları onlar için daha iyi olabilir mesela
eski zamanlarda kütüphane memurluğu şimdi her şey dijital ortamlara taşınıyor,
öyle ciltli kitapların olduğu kütüphaneler olmayacak herhalde. Dolayısıyla
böyle tozlu raflarla uğraşacak bir meslek de olmayacak.
Mesela bilgisayar teknolojileri, eğer tıptaysanız hastalarla
çok muhatap olmayacağınız aletlerle yapılabilen bölümler tıbbın içerisinde
hangisiyse onları seçmek gibi sosyal etkileşimlere ihtiyaç duymayan
insanlardır.
Tanı ölçütlerinden biraz bahsetmek istiyorum. Sayacağım 7
belirtiden 4 tanesinin olması kişilerde ciddi şizoid bozukluk olduğunu
gösteriyor. Ailenin bir üyesi de olmak üzere ne yakın ilişkilere girmek ister
ne de yakın ilişkilerden hoşlanır. Soğuk ve uzakta kalır. Ailedeki insanlarla
bile teması çok sınırlıdır.
Neredeyse her zaman tek başına etkinlikte bulunmayı yeğler.
Yani odasına kapanır ve çıkmaz sabahtan akşama kadar. Güya bir kitabı
okuyabilir.
Bir başkasıyla cinsel yakınlaşmaya ihtiyaç duysa bile çok az
ilgi duyar. Yani karşı cinsle bir cinsel yakınlaşma bile gerçekleşmez.
Çok az etkinlikten zevk alır.
Birinci derece akrabaları dışında yakın arkadaşları ya da
sırdaşları yoktur. Yani kimseye güvenip bir şey anlatmaz, paylaşmaz.
Başkalarının övgülerine ya da yergilerine aldırmaz. Yani
onunla ilgili herhangi bir biçimde övgüsü ya da yergisi onu ilgilendirmez.
Duygusal olarak soğuktur, kopuktur ya da tek düze bir
duygulanımı vardır. Yani künt veya kısıtlı dediğimiz kolay kolay olan biten
olaylardan etkilenmeyen bir duygu ve ruh ifadesi vardır. Bu duruma benzeyen
tablolar şizoid kişilik bozukluğu olmadığı halde de ortaya çıkabilir ama bu
seferde daha ağır psikiyatrik hastalıklar nedeniyle ortaya çıkmıştır. Yani
şizofreni, psikoz ya da psikotik özellikli depresyon veya otizm gibi
hastalıklar sırasında ortaya çıkabilir veya bazı sağlık koşulları, madde
kullanımı gibi nedenler de benzer tablolara yol açabilir.
Dolayısıyla şizoid kişilik bozukluğu insan ilişkilerine
uymayan bir ihtiyaç tipini tanımlıyor. Tabii böyle birisinin toplum içerisinde
yaşaması ve diğer insanlarla etkileşmesi çok güç olacaktır. Bu nedenle de ciddi
sosyal, toplumsal destek kayıplarına uğrar bu insanlar.
2) Ablam bipolar
bozukluk hastası. Aynı ortamda bulunduğumuzdan yıllarca bunun kötü bir insan
olduğunu düşündüm. Diğer aile bireyleri nasıl davranmalı hep sabır mı etmeli?
Anlaşılan ablasına biraz da kızgınlığı var yani ablasına ona
çeşit çeşit davranıyor ‘’Hep biz mi sabır edeceğiz?’’ diye soruyor izleyicimiz.
Evet, bipolar bozukluk psikiyatrik bir hastalıktır. Buraya tıklayarak bipolar bozukluk hakkında daha detaylı bilgi sahibi
olabilirsiniz. Bu bilgilerden yola çıkarak bipolar bozukluğun da ne olduğu
konusunda daha net bir fikre varmanız mümkün.
Bipolar bozukluk; depresif ve manik ya da hipomanik
dönemlerden oluşan bir hastalıktır. Tek başına hipomani ya da depresyonla da
seyretse biz ona yine bipolar bozukluk diyoruz.
Depresyonu hemen herkes biliyor. Moral bozukluğu,
keyifsizlik, isteksizlik, hayattan zevk almamak, karamsarlık, ümitsizlik,
yorgunluk, bitkinlik, gelecekle ilgili olumsuz düşünceler, intihar veya ölüm
düşünceleri gibi düşüncelerin olduğu, kilo kaybı/artışı, aşırı uykusuzluk/uyku
gibi belirtilerin olduğu bir tablo.
Mani; depresyonun tam zıttı. Aşırı konuşma, çok para
harcama, öfkeli/neşeli olma hali, kendini önemli hissetme mesela mehdi,
kurtarıcı, Napolyon olduğunu düşünme vs. önemli bir askeri, siyasi, akademik,
sanatsal bir figür olduğunu düşünüp büyüklenme hallerini de içeren bir tablo.
Bu depresif ve manik haller hayatın içerisinde dalgalanarak
seyredebilir. Özellikle depresif, manik/hipomanik dönem öfkeyle seyrettiğinde o
zaman kişi gerçekten çok çekilmez olabilir. Her şeyi aşırı ciddiye alabilir,
tartışabilir, çatabilir, şiddete müracaat edebilir kişi. Dolayısıyla insanlar
yılar.
Burada da anlatıldığı gibi yıllarca kötü bir insan
olabildiğini düşünmüş ablasının ve diğer aile bireyleri onlara nasıl
davranmalı, sabır mı etmeli elbette sabır etmeli o ayrı bir husus ama
sabretmenin haricinde en temel şey bu hastanın düzgün tedaviye ulaşmasını
sağlamak lazım. Yani ciddi tedavileri her gün alması gerekenler varsa onları
alması lazım.
Değilse şimdi etkisi 3 aya kadar uzayan enjeksiyon
tedavileri var. Mesela bir enjeksiyon yapıyorsunuz hasta 3 aya kadar herhangi
bir ilaca ihtiyaç duymadan yolunda gidebiliyor. Şizofreni için üretildi ama
yakın zamanda bipolar bozuklukta da işe yarayacağını ön görebiliriz.
Eskiden haftada bir, 15 günde bir, 30 günde bir yapılan
enjeksiyonlar vardı. Bunlar da yine bir tedavi seçeneğidir ve bunları da göz
önünde bulundurmak gerekir.
Çok sayıda işe yarayan ilaçlarımız var. Lityum da bunlardan
birisidir. Bugün çok ilginç olguyla karşılaştım. 2012 yılında gördüğümüz bir
hasta lityum kullanıyormuş. Birkaç ilaçla müdahale etmişiz 2. görüşmemizin
sonrasında hasta sadece lityumla tedaviye devam eder hale gelmiş. 7 yıl
müddetle iyi, sakin ve güzel gitmiş. Son 3 yıldır anlaşıldığı kadarıyla doktora
bile gitmiyor, ilaçlarını kullanıyor ve atak da geçirmiyormuş. 2 ay kadar önce
kanser olduğu anlaşılmış ve doktora intikal etmiş. Kanser tedavisini yapacak
doktorlar psikiyatrik ilaç kullandığını görüp psikiyatriste yönlendirmişler. Bu
ilacın onkolojide kullanılacak ilaçla etkileşme riski nedeniyle psikiyatristten
fikir almak istemişler. Psikiyatrist de yazılı olarak konsültasyon notunda 7
yıldır iyi olduğunu, son 3 yıldır da bir atak geçirmediğini ve ilacını da
kesebileceğini belirterek yollamış. Hasta maalesef 1 hafta içerisinde yeniden ciddi
bir mani atağına girmiş. Daha önce bir kez mani, bir kez hipomani ve 3 kez de
depresyon atağı geçirmişti hasta bize geldiğinde ve o yıllardan bu yana da
ciddi atak geçirdiğine ilişkin veri de yok. Doktor beyin notlarının fotoğrafını
ben de gördüm. 3 yıldır atak bile geçirmediğini, ilaçlarını rahatlıkla
bırakabileceğini yazmış. Bu tabii gerçek dışı daha doğrusu tıbbi bilgiye aykırı
bir yaklaşım.
Bipolar bozukluk hastalarının ömür boyu ilaç kullanmaları
gerekebilir hele de 4-5 atak geçirmiş bir hastanın. İlacının da alel usul öyle
pattadanak tabir uygunsa kesilmesi hiç doğru değildir. Bir protokole bağlı
kesilmesi gerekir.
Evet, alacağı kanser ilacıyla almakta olduğu ilaç arasında
orta şiddetli bir etkileşim riski var. O zaman bunu onkologla ayrıntılı bir
biçimde konuşup tedavi düzenlenebilirdi veya alternatif ilaçlarla bu kesilme
süreci planlanabilirdi. Burada biraz zar atmış meslektaşımız maalesef ve hasta
ilaç kesildikten 1 hafta sonra maniye girmiş. Çok hareketli olmuş her şey
karmakarışık şimdi kanser tedavisinin de iyi gitmeme riski var. Dolayısıyla
bipolar hastaların ömür boyu ilaç kullanmaları gerekebilir. En riskli durumlarda
bile en iyi çözüm neyse onu temin etmek gerekir. Bu hastada olduğu gibi bir
kemoterapi alacaksa da o kemoterapiyi en az etkileşen bir psikiyatrik ilaçla
tedavisine devam etmesi planlanabilirdi.
Aile fertlerine düşen ise bu hastalara karşı gerçekten
sabırlı olmak ve en doğru tedavileri kullanmaya devam etmelerini sağlamak. Bu
elbette zor bir şey ama imkânsız değil.
Bipolar bozukluk hastalardan hayatlarını çok iyi düzenleyen,
işlerine güçlerine devam eden büyük işadamları, büyük akademisyenler, büyük
siyasetçiler tarih boyunca olmuştur, şimdi de var.
Dolayısıyla lütfen hastalarımızın tedavisinde hem sabırlı
davranalım hem de ilaçlarını aksatmamalarını sağlayalım.
3) Antidepresan
kullanımını ne zaman bırakmak doğru?
Antidepresanlar bir çok psikiyatrik hastalıkta kullanılıyor
ama en yoğun olarak kullanıldığı yer tabii ki depresyon, kaygı bozukluğu ve
obsesif kompulsif bozukluk dediğimiz rahatsızlıklar. Bunun dışında dürtü
kontrol sorunları vs. de kullanabiliriz.
Ben özellikle depresyon için geçerli yaklaşımdan söz edeyim.
Oradan da diğerleri hakkında bir fikir edinebilirsiniz. Bir kere psikiyatrik
hastalıklar yüksek tansiyon, şeker, kalp, romatizmal hastalıklar gibi ömür boyu
süren rahatsızlıklar. Yani psikiyatrik ilaçları kısa bir süre kullanıp daha
sonra kullanmayacağımız şeklindeki yaklaşım veya psikiyatrik ilaçlara “Aman
bağımlı oluruz!” şeklindeki yaklaşımların tıbbi gerçekliklerle hiçbir ilişkisi
yoktur. Çoğu zaman kaygıyla alakalı yaklaşımlardır. Yani psikiyatrik hastalar
kaygılı oldukları için psikiyatrik ilaçları kullanırken de kaygı duyuyorlar ve
‘’Bunları nasıl bırakacağız! Nasıl bırakacağız!’’ diye endişe ediyorlar. Bırakın
bu derdi doktorlarınız düşünsün, böyle bir şey yok! Psikiyatriste sorar ve
cevabını alırsınız ama sürekli psikiyatristi ilaç bıraktırtmaya zorlamak çok
kötüdür ve hastalıkların tekrarına neden olur. Yine bugün gördüğüm bir hasta
benzer süreçler yaşamış. Yani yaklaşık 15-20 gün önce hekime danışmadan ilacını
bırakmış ve hastalığı tekrar etmiş. Bundan daha tabi ne olabilir.
Kaygı bozukluğu olan ve aynı zamanda obsesif kompulsif
bozukluk yani takıntı belirtileri de gösteren bir hasta gayet iyi giderken
üstelik emziren bir hasta emzirmeye uygun bir biçimde ilaç düzenlemesi de
yaptığımız halde doktora danışmadan ki bize ulaşabilir, düzenli olarak kullandığı
ilaçlarını 20 gün önce kesmiş ve doğal olarak ne beklenir hasta bozulmuş. Çok
tabi bir şey. Bu nedenle doktorlarınızın tam olarak ne söylediğine dikkatle
odaklanın.
Depresyon için konuşursak depresyon tedavisi için ilk atakta
asgari 1 yıl kullanmak gerekir. Bir çok kaynakta ‘’6 ay’’ diye geçer ama uygun
doza çıkılıncaya kadar birkaç ay geçer. Tedavi yanıtı oluştuktan sonra 6-7 ay
beklerseniz daha sonrada ilacı kesmeyi yavaşça düşünürseniz nereden bakarsanız
bakın en az 1 yıl antidepresan kullanmak gerekecektir.
2. atağını geçiren depresyon hastalarında bu süre 2 yıla
çıkar. 3. depresyon atağını geçiren depresyon hastalarında bu süre 2-5 yıl
arasında bu ilaçları kullanmak gerekir. Eğer 4. atağı geçiriyorsa hasta bu kez
artık ömür boyu antidepresan kullanması gerekecektir.
Kaygı bozukluklarında da az çok benzer yaklaşımlar vardır.
Mesela obsesif kompulsif bozukluk ayrı bir sınıf olarak sınıflandırılır DSM-5
kitabımızda tedavisinde asgari 3 yıl müddetten bahsedilir. Travma sonrası stres
bozukluğunda 18 ay yani 1,5 yıl müddetten bahsedilir.
Dolayısıyla kısa sürede ilaçlardan kurtulalım yaklaşımı
gerçekçi ve tıbbi bir yaklaşım değildir. Bunun yanında gereksiz yere kaygılı ve
tedaviyi aksatma riski taşıyan bir yaklaşımdır.
4) Kleptomani
hastalığı hakkında bilgi paylaşımı yaparsanız çok memnun olurum.
Kleptomani, çalma hastalığı. Yani adam hem hırsız hem hasta
olabilir mi evet olur, böyle bir grup insan var. Ben Bakırköy’de adli psikiyatri
yaptım. Adli psikiyatride bazı insanların yaptığı hırsızlığın kleptomani
sınıfına girip giremeyeceği tartışılıyordu, onlara göre raporlar
düzenleniyordu.
Bir çok kişi kleptoman taklidi yapıyor. Hani çaldım ama bir
sor neden çaldım gibi hastalığını kanıtlamaya çalışıyor. Kleptomanların ortak
özellikleri şudur, çok değerli şeyleri çalmazlar. Yani hırsızlar yükte hafif
pahada ağır şeyleri seçerler. Oysa kleptomanlar küçük şeyleri çok değerli
olmayan şeyleri çaldıkları için yaptıkları eylem bariz bir biçimde hırsızların
eyleminden ayrışır. Bu önemli bir şey.
Kleptomaniyle ilgili DSM-5 yani bizim kutsal kitabımız
İncil’imiz, Kuran’ımız, Tevrat’ımız sayılabilecek psikiyatrinin kitabı ne
diyor? Bakın neler var? Kişisel kullanım için ya da parasal değeri açısından gereksinilmeyen
nesneleri çalma dürtülerine karşı yineler bir biçimde karşı koyamama. Yani
koskoca bir kadın gitmiş eczaneden diş fırçası çalmış orta ya da üst sınıfa
mensup bir kadın bir diş fırçası kaç liradır bilmiyorum şimdi ama herhalde çok
kıymetli bir şey olmasa gerek gidiyor onu çalıyor, öbür taraftan bir anahtarlık
çalışıyor, diğer taraftan bir şeker çalıyor vs.
Çalmaya yeltenmeden az önce giderek artan bir gerginlik
duyma. Yani böyle bir kaşınma hali gibi ne diyelim içi gidişiyor. Urfa,
Gaziantep yöresinde hastaların böyle bir tabir kullandıklarını görüyorum. Yani
bir huzursuzluk hissediyor.
Çalarken haz alma, sevinç duyma ya da rahatlama. Yani tam o
çalma anında bir gevşeme.
Öfkesini göstermek ya da öç almak için çalma eylemlerine
girişiliyor değildir. Yani karşıdakine zarar verme maksadı yok. Çaldığı yerden
‘’Oh olsun! Gördün mü ben onun malını nasıl çaldım!’’ değil. Bu eylem sanrı ya
da bir varsanıya karşı tepki değildir. Yani olmadık bir hezeyan beyinden geçen
tuhaf bir düşünce. Yani bu kutsal kâsenin bir parçası ben bunu alırsam falan
filan olacak gibi bir düşünce değil sadece o çalmaya karşı duyulan büyük bir
haz. Fetişistik bir haz gibi düşünebilirsiniz.
Çalma davranım bozukluğu, mani dönemi ya da toplum dışı
antisosyal kişilik bozukluğu ile dahi açıklanamaz. Ne demek bu? Yani bizim sık
değindiğimiz antisosyal, psikopat asosyal değil bakın toplumdan kaçınan filan
değil az önce aktardığımız şizoid filan gibi değil antisosyal. Yani toplum
düşmanı, hukuk düşmanı, başka insanlara eziyet etmekten zevk alan, vicdansız,
katil ruhlu, ahlaksız, suçlu insanlardan değil bu kleptomanlar. Yani böyle
alçak ruhlu insanlardan değiller. Çalmaya karşı aynı böyle kumarbazın dürtüsü
gibi engelleyemediği bir dürtüyle hareket ediyor. Kleptomani hakkında
söyleyeceklerim bunlar.
5) Kleptomani tedavi
edilebilir mi?
Bir dürtü kontrol bozukluğudur. Ben zaman zaman karşılaştım.
Başarılı sonuçlar aldığımız hastalarımız da oldu. Takibi çok iyi gitmeyen
hastalarımız da oldu. Fakat kleptomaninin yani çalma davranışının sadece
kleptomaniyle ortaya çıkmayabileceğini o az önce söylediğim hırsız ruhlu
insanlar veya kasten yapılan hırsızlıklar veya karşıya zarar verme maksadıyla
yapılanların hastalık sayılmayacağını söylemiştim.
Fakat çalma davranışı bazı psikiyatrik hastalıklarda da
zaman zaman ortaya çıkabilir. Mesela bipolar hastaların manik dönemde ortalama
insanlara göre 3 kat daha fazla çalma davranışı gösterdiğine ilişkin yayınlar
hatırlıyorum.
Dolayısıyla çalma davranışıyla karşılaşan psikiyatristin
veya yakınlarının o kişinin gerçekten bir başka rahatsızlığı olup olmayacağını
da sadece kleptomani değil çalma hastalığı değil belki başka psikiyatrik
hastalıklara da düşar olabileceğini düşünmekte fayda var. Doktorunda o yönde
müdahalesinde fayda var. Benim de çalma hastalığına müdahale ederken başka bir
hastalık nedeniyle ortaya çıktığına şahit olduğum ve daha sonra tedavisini ona
göre sürdürdüğüm hastalar olmuştur. Mesela bir bipolar hasta vardır.
Başka bir anımda bana kleptomani gibi başvuran bir hastanın,
genç bir kız üstelik de psikiyatrik tedaviden fayda görmeye de başlamıştı. Daha
sonra yaptığımız ilerleyen tetkiklerde hastanın aslında normal basınçlı
hidrosefali denilen beynin sulanmasıyla giden bir yapısal değişime maruz
kaldığını yani aslında beyninin sulandığını, orada sıvı birikmesi olduğunu,
sıvı birikmesine müdahale edildiğinde de beynin rahatladığını ve çalma
davranışının ortadan kalktığını söylemek isterim. Bu da ilginç bir anekdot yani
davranış çalma davranışı ama arkada beyni ilgilendiren ağır bir hastalık
olabilir. Dolayısıyla psikiyatristlerin özellikle ilk gördükleri hastalarda
yani ilk kez kendilerine intikal eden hastalarda rutin bazı kimyasal tetkikleri
yaptıkları gibi psikiyatrinin temel organı olan beyni de görüntülemelerinde çok
büyük bir fayda vardır. Arkasında fark edilmeyen önemli şeyleri tümör gibi,
hidrosefali, beynin sulanması gibi yine bazı Alzheimerleri, bazı demans,
bunamaları yakalama gibi tabloları görme imkânı doğacaktır.
6) Kleptomani bipolar
mı demek yasal süreçte doktor ya da tedavi raporu ne kadar etkilidir?
Kleptomani bipolar demek değil ikisi ayrı ama bipolar
bozuklukta çalma davranışının özellikle manik dönemde olabileceğine işaret
etmiştim. Eğer kişi gerçekten kleptomanik bir hastaysa ve çaldığı şeyler çok
değerli değilse yasal süreçte yapılan incelemeler ve hasta olduğu da net olarak
ortaya çıkarsa kleptomani o kişinin ceza almamasını sağlayabilir.
Diğer yandan bipolarken çaldıysa tabii bipolar kendisi ciddi
anlamda daha ağır bir hastalıktır ve yasal süreçte hastanın ceza almaması
yönünde ciddi bir katkı sağlayabilir. Tabii bunlar hekimlerin düzenleyeceği
raporlar ve mahkemelerin alacağı kararlarla ortaya çıkacak süreçlerdir.
Bilirkişilik denilen sistem buna hizmet eder. Dolayısıyla bu otomatik bir durum
değil. Genel akışı ve olabilecekleri izah etmiş oluyorum.
7) Kayınvalidem
bipolar, bilinçli olarak atak geçirip, insanları başına toplayıp kendi ile
ilgilendirmek için ilaçlarını aksatıyor, ona ne yapılabilir?
Bu hasta yakını da hastaya çok sinirlenmiş bir biçimde
kızgın kayınvalidesine. Bir kere bilinçli olarak bipolar bozukluk atakları
geçirilmez ne depresyonu ne de manisi kişinin oturup planlayarak yaptığı bir
şey değildir. Yani bu hasta ‘’Millet benimle ilgilensin.’’ diye ilaçlarını
kesiyormuş, bozuluyormuş ve böylece insanlar etrafına toplanınca iyi oluyormuş.
Bu çok mantıklı gözükmüyor. Bu belli ki hasta yakının hastayla ilgili bir bakış
açısı, bir izahı, olayı kendince aydınlatması ama gerçeği yansıtmadığını eğer
bu hasta gerçekten bipolar bozukluksa net olarak söyleyebilirim.
Bipolar bozukluk değilse ilgi çekmek üzere bir takım
davranışlar göstermek bazı psikiyatrik hastalıklarda mümkün. Yani konversiyon
bozukluğu böyle bir hastalıktır.
Dolayısıyla bu hastanın yakının bu tespitlerine katılmanın
mümkün olduğu bazı klinik durumların olabileceğini de ifade etmiş olayım.
Yalnız bu bipolar bozukluk için çok mümkün ve doğru gözükmüyor.
Bipolar hastalara yapılabilecek en önemli şeylerden biri
ilaçlarını düzgün kullandırtabilmek için uzun etkili antipsikotiklerden
istifade etmek olabilir. Yani 30 günde ya da 15 günde bir enjeksiyonlarla
tedavisi düzenlenebilir ve gayet iyi gidebilir ondan sonra.
Bununla ilgili yeni çalışma ve veriler de ortaya çıkıyor.
Dünyada ilk kez uzun etkili atipik antipsikotiği bipolar bozukluklarda kullanan
çalışmayı biz yaptık. 2005 yılında Mısır’da Dünya Psikiyatri Kongresi’nde
sunduk. Daha sonra batılı bir farmakoloji dergisinde yayınladık. Dünyada da çok
ilgi gördü halen atıf da alan bir yazıdır.
Orada 12 bipolar bozukluk hastasına uzun etkili
enjeksiyonlarla nasıl müdahale ettiğimizi ve sonuçlarının ne kadar olumlu
olduğunu yayınlamıştık.
Diğer dünyadaki çalışmalarda bu çalışmayı destekler
mahiyette bir çok yeni veri ürettiler ama bizimki en eski olduğu için sık sık
atıf almaya devam ediyor.
Dolayısıyla böyle bipolar hastalara uzun etkili
antipsikotiklerle müdahale etmek sorunların çözümü için ciddi katkı
sağlayabilir.
8) Obsesif hastalarla
alakalı da bir video çekmenizi rica etsek, gerçekten elimiz kolumuz bağlı
tedavi kabul etmiyor.
Zor bir hastalık obsesif kompulsif bozukluk kişinin saçma
olduğunu bildiği halde bazı davranışları yapmakta kendini alıkoyamaması ya da
bazı düşünceleri düşünmekten, aklına getirmekten kendini alı koyamaması. Söz gelimi
kapı koluna dokunamıyor o yüzden kendi kıyafetiyle dokunup geçebiliyor veya
namaz kılıyor ama zihnine küfürle ilgili düşünceler geliyor ve namazım bozuldu mu
bozulmadı mı gibi çok büyük tedirginlikler yaşıyor. Bazen bir yere oturuyor ve
oradaki eşyalar simetrik mi değil mi uzun uzun inceliyor ve onları düzeltiyor,
onları düzeltmeden işine başlamıyor vs. gibi. Bazen cinsellikle ilgili veya
cinsellik esnasında aklına takılan bir düşünce nedeniyle partneriyle birlikte
olamıyor. Böyle çok sayıda örnek var dinle, temizlikle, cinsellikle, ontolojik
evrenle ilgili takıntılar hayatını zehir edebilir.
Bu hastaların bir kısmı da iç görüşüzdür. Yani akıl
hastaları gibi tüm bunları yaparken etrafına da eziyet verebilir. Bu hastalığın
boyutu konusunda yeterli iç görüye sahip olmadığı için diğer insanların hayatı
da kararabilir. Mesela evlilikler dağılabilir bu nedenle bir çok kötü giden
ilişkide obsesif kompulsif bozukluğun obsesif kompulsif yavaşlık denilen bir
özelliği de vardır. Bir çok alanda intikal edememesi, süreci sürdürememesi
nedeniyle takıntılı zihni nedeniyle insanlarla ilişkisi de etkilenebilir. Dolayısıyla
bu soru çok haklı bir soru gerçekten hiç şüphesiz obsesif kompulsif bozukluğun
bir an önce psikiyatriste ulaştırılması gerekiyor.
İlaçlarla ilgili yapılabilecek şeyler var yapılamayacak
şeyler. İlaçlarla ilgili şeyler hastalığın %60-%70’ini ciddi anlamda
rahatlatıyor ama geri kalanını çözmeye yetmiyor.
Orada bilişsel
davranışçı terapi dediğimiz bu takıntıların üzerine sistematik bir biçimde
psikoterapiyle gitmeyi, her bir takıntıyı özellikle ayrıntılı bir biçimde
çalışıp o kişinin beyninin o takıntıların boş olduğuna en sonunda kanaat
getirmesini sağlayacak şekilde onları zorlayan konularla muhatap edilmesi,
karşı karşıya bırakılması sonucunda düzelmeler gerçekleşir.
Yani mesela yabancı bir yerde tuvalete gidemeyen bir hastayı
defalarca yabancı bir yerde tuvalete sokarak ve orada kaygısının da düştüğünü
ona göstererek artık yabancı bir yerde tuvalete gitmekten kaçınmanın saçma
olduğu fikrini, işte karnında affedersiniz dışkıyla, şişlikle orada burada
dolaşmasının manasız olduğunu, nispeten temiz olan bir tuvalette bu ihtiyacını
gidererek veya çok temiz olmasa bile bu çok temel ihtiyaç nedeniyle nispeten
kirli olan bir tuvalette bile bu ihtiyacı gidermenin temizlik takıntısından çok
daha kıymetli olduğunu hastaya yaşatılarak öğretilir. Buna da üzerine gitme
tedavisi diyoruz.
Bir psikiyatrist veya konuyla ilgili iyi eğitim almış klinik
psikologlar yapabilir. Maalesef hekimlerin de çok uğraşmadığı klinik
psikologların da zaman ve emek harcamadığı ve hastaların da ciddi anlamda
rahatsız olduğu bir hastalıktır.
Bu hastalıkla ilgili lütfen sürekli doktor değiştirmeyin.
Sağlam, bu hastalığı iyi tedavi ettiğine dair doğru bilgiler aldığınız hekimlerinize
gidin ve onların hem ilaç hem psikoterapiyle süren tedavi protokollerini
düzgünce izlediğinizde hastanın iyileşeceğini bilin derim.
9) Uykuya dalmada
sorun yaşıyorum, geceleri ayıktığımda ise bir daha hiç yatamıyorum. Bu durum
neden kaynaklanıyor olabilir?
Uyku bozukluklarının önemli bir kısmı esasen başka bir
psikiyatrik rahatsızlığın komplikasyonun sonucudur. Kaygı bozuklukları,
depresyon, psikoz, bipolar bozukluk bunlar en çok uykunun bozulmasına neden
olan hastalıklardır. Hatta tersinden uykumuz bozulduğunda yine bipolar
bozukluk, kaygı bozuklukları, depresyon, psikoz yani akıl hastalığı gibi
hastalıklar tetiklenirler.
Dolayısıyla psikiyatride uyku çok kritik bir öneme sahiptir.
Nasıl ki enfeksiyon hastalıklarında ateş çok önemlidir. Yani biz küçük bir çocuğun
enfeksiyon geçirdiğini veya bakım verdiğimiz bir hayvanın enfeksiyon
geçirdiğini artmış ateşinden anlıyorsak bir psikiyatrik hastanın da bozulmuş
uykusu ruh sağlığının kötüye gitmekte olduğunun en önemli ölçütlerinden biri
olabilir.
Dolayısıyla uykuyu bozan arkada başka bir psikiyatrik
hastalık olup olmadığı yine bir psikiyatrist tarafından ancak doğru olarak
anlaşılabilir. Bunun üzerinde çalışılması gerekir.
Diğer taraftan primer uyku bozuklukları denen yani başka
nedenlere bağlı olmaksızın kendi başına uykunun bozulmasıyla ortaya çıkan
psikiyatrik rahatsızlıklar vardır yine onların da tedavisi psikiyatristler
tarafından yapılır. Yani nörologlar, beyin cerrahları tarafından değil bizzat
psikiyatristler tarafından primer uyku bozukluklarına müdahaleler edilir.
Dolayısıyla uykunuz bozuksa bir psikiyatriste danışın.
Uykuyla ilgili en az 8-10 çeşit psikiyatrik ilaç var. Bunlar
üzerinden düzenlenebilir veya ilaçlara gerek olmayabilir. Uyku hijyeni denilen
genel uykumuzu daha iyi uyumamızı sağlayan şartlar üzerinden bilgilendirme
yapılabilir ve uykumuzu düzeltmek mümkün olabilir.
Son olarak iyi uykunun çok kıymetli olduğunu ve 7-9 saat
arasında her gün uyumamız gerektiği bilgisini de bu soruya cevap olarak
vereyim.
10) Panik bozukluk veya
yaygın anksiyete bozukluğu nedeniyle 8 yıldır antidepresan kullanıyorum. Son
iki yıl düzenli psikoterapi desteğiyle ilacın dozunu azaltarak bıraktım. Ancak
iki ay içinde panik ataklar yaşamaya başladım. Ve yeniden ilaca başladı
doktorum. İlk bir kaç yıl farklı isimlerde antidepresanlar verdiler. Yan etkisi
oldukça ilaç değiştirildi. En son 5 yıldır venlafaksin kullanıyorum. 325 mg
kadar çıkıp yavaş yavaş 37.5 mg ile bıraktım. Son bir yıldır 75 mg ile devam
ediyorum. Kısacası ilaç kullanmaktan nasıl kurtulacağım?
Yani düşünebiliyor musunuz? 2 yıl içerisinde adım adım psikoterapi
psikoterapi yaparak gidiyor ilaçları azaltıyor azaltıyor, kesiyor ve 2 ay sonra
tekrar hasta. Hâlbuki ne düşünmüştü yani 2 yıl boyunca ilaçları azaltırken
psikoterapinin iyi çalıştığını ve ilaçları da bıraktığında belki psikoterapiyle
sağlıklı kalabileceğini düşünmüştür ihtimal ki hasta ve ihtimal ki hekim de
öyle düşündü. Fakat 2 ay sonra yeniden hastalanmış. Bu kaygı hastaları için
yüzlerce kez tekrarını gördüğümüz bir öykü.
Soruya bakın hasta ‘’İlaç kullanmaktan nasıl kurtulacağım?’’
diye soruyor “Hastalıktan nasıl kurtulacağım?” diye sormuyor. Çok ilginç bir
şey belki de hiç kurtulamayacak, hayat boyu ilaç kullanacak. Bu dünyanın sonu
değil.
Bakın ben sizinle konuşurken gözlüğümü takıyorum ve önümdeki
soruları rahatça okuyorum ve işim bittiğinde gözlüğü çıkarıyorum. Şu an
baktığımda kameranın ayrıntılarını bile çok rahat seçemiyorum. Ancak gözlükle
bunları rahat yapabiliyorum. Benim ‘’Bu gözlüğü ne zaman terk edeceğim?” diye
sormam biraz tuhaf olmuyor mu? Sonuçta 53 yaşındayım kaç sene yaşayacağım onu
bilmiyorum, sene yaşar mıyım onu da bilmiyorum ama sonuçta bu gözlükle
yaşayacağım. Yani bu da benim vücudumun bir parçası gibi. Psikiyatrik ilaçları
da lütfen böyle düşünün.
Düşünebiliyor musunuz? Göz gibi çok hassas bir organın önüne
gözlük gibi çok tehlikeli bakın cam burada çok tehlikeli bir cismi koyuyoruz.
Yani buraya bir taş, top gelse ya da olmadık bir şey çarpsa bu cam kırılıp
gözümü kör edebilir. Bu çok büyük bir tehlike değil mi sizce?
Fakat net görüntü temin etmek için ben bu gözlüğü rahatlıkla
kullanıyorum. Net bir düşünce temin etmek, net bir kaliteli hayat yaşamak için
neden psikiyatrik ilaçları kullanmayalım. Gözlük kullanmaktan daha mı tehlikeli,
yok böyle bir şey!
Bu metin,
Prof. Dr. Haluk Savaş’ın Ahval haber sitesi ve kendi Youtube kanalında
yayınlanan ‘’Bir Tatlı Huzur Prof. Dr. Haluk Savaş’la Soru-Cevap Psikiyatri’’
programının yazılı halidir.