Bir Tatlı Huzur 18/07/2019

1) Şizoid kişilik bozukluğu ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

 

Şizoid kişilik bozukluğu da şizotipal kişilik bozukluğuyla aynı kategoriye giriyor. Psikiyatride kişilik bozukluklar A, B ve C grubu diye 3 gruba ayrılıyor. A grubundaki kişilik bozuklukları daha çok psikozları yani akıl hastalıklarını çağrıştırıyor, bunlara benzeyen özellikler var. A grubu hastalıklar paranoid kişilik bozukluğu, şizoid kişilik bozukluğu, şizotipal kişilik bozukluğu mesela şizofreni veya diğer psikoz, akıl hastalıklarıyla karışabilecek şekilde tezahür edebilir. Hatta şizoid yani şizoya benzeyen anlamındaki kişilik bozukluğunun özellikle gençlik yıllarındaki görünüm şeklinin psikoza öncülük ettiği gibi görüşler de var ama bunlar dört dörtlük kanıtlanmış değil.


Şizoid kişilik bozukluğunu ayrıştıran özelliklerden birisi; kişinin toplumsal ilişkilere çok bir ihtiyaç duymaması ve o toplumsal ilişkilerden gittikçe kopması ve kişilerarası ortamda duygularını kısıtlı gösterme şekli. Yani künt bir duygulanım diyoruz yani duygu ifadesinin olmaması veya azalması.


Bunun sosyal fobide olduğu gibi veya sosyal anksiyete bozukluğu, toplumsal anksiyete bozukluğu diye de geçer oralarda olduğu gibi topluma çıkmaktan korkma değil, topluma çıkmak istememe, öyle bir ihtiyaç duymama şeklinde tezahür eder. Yaşantısını böyle sürdürür bu kişiler. Dolayısıyla daha uzun yıllar tek başına yaşar, uzun yıllar bekâr olarak yaşar ve evlenme ihtiyacı bile hissetmez. Kendi dünyasında bir hayat yaşayabilirler.


Bazı meslek grupları onlar için daha iyi olabilir mesela eski zamanlarda kütüphane memurluğu şimdi her şey dijital ortamlara taşınıyor, öyle ciltli kitapların olduğu kütüphaneler olmayacak herhalde. Dolayısıyla böyle tozlu raflarla uğraşacak bir meslek de olmayacak.


Mesela bilgisayar teknolojileri, eğer tıptaysanız hastalarla çok muhatap olmayacağınız aletlerle yapılabilen bölümler tıbbın içerisinde hangisiyse onları seçmek gibi sosyal etkileşimlere ihtiyaç duymayan insanlardır.


Tanı ölçütlerinden biraz bahsetmek istiyorum. Sayacağım 7 belirtiden 4 tanesinin olması kişilerde ciddi şizoid bozukluk olduğunu gösteriyor. Ailenin bir üyesi de olmak üzere ne yakın ilişkilere girmek ister ne de yakın ilişkilerden hoşlanır. Soğuk ve uzakta kalır. Ailedeki insanlarla bile teması çok sınırlıdır.


Neredeyse her zaman tek başına etkinlikte bulunmayı yeğler. Yani odasına kapanır ve çıkmaz sabahtan akşama kadar. Güya bir kitabı okuyabilir.


Bir başkasıyla cinsel yakınlaşmaya ihtiyaç duysa bile çok az ilgi duyar. Yani karşı cinsle bir cinsel yakınlaşma bile gerçekleşmez.


Çok az etkinlikten zevk alır.


Birinci derece akrabaları dışında yakın arkadaşları ya da sırdaşları yoktur. Yani kimseye güvenip bir şey anlatmaz, paylaşmaz.


Başkalarının övgülerine ya da yergilerine aldırmaz. Yani onunla ilgili herhangi bir biçimde övgüsü ya da yergisi onu ilgilendirmez.


Duygusal olarak soğuktur, kopuktur ya da tek düze bir duygulanımı vardır. Yani künt veya kısıtlı dediğimiz kolay kolay olan biten olaylardan etkilenmeyen bir duygu ve ruh ifadesi vardır. Bu duruma benzeyen tablolar şizoid kişilik bozukluğu olmadığı halde de ortaya çıkabilir ama bu seferde daha ağır psikiyatrik hastalıklar nedeniyle ortaya çıkmıştır. Yani şizofreni, psikoz ya da psikotik özellikli depresyon veya otizm gibi hastalıklar sırasında ortaya çıkabilir veya bazı sağlık koşulları, madde kullanımı gibi nedenler de benzer tablolara yol açabilir.


Dolayısıyla şizoid kişilik bozukluğu insan ilişkilerine uymayan bir ihtiyaç tipini tanımlıyor. Tabii böyle birisinin toplum içerisinde yaşaması ve diğer insanlarla etkileşmesi çok güç olacaktır. Bu nedenle de ciddi sosyal, toplumsal destek kayıplarına uğrar bu insanlar.

 

 

2) Ablam bipolar bozukluk hastası. Aynı ortamda bulunduğumuzdan yıllarca bunun kötü bir insan olduğunu düşündüm. Diğer aile bireyleri nasıl davranmalı hep sabır mı etmeli?

 

Anlaşılan ablasına biraz da kızgınlığı var yani ablasına ona çeşit çeşit davranıyor ‘’Hep biz mi sabır edeceğiz?’’ diye soruyor izleyicimiz. Evet, bipolar bozukluk psikiyatrik bir hastalıktır. Buraya tıklayarak bipolar bozukluk hakkında daha detaylı bilgi sahibi olabilirsiniz. Bu bilgilerden yola çıkarak bipolar bozukluğun da ne olduğu konusunda daha net bir fikre varmanız mümkün.


Bipolar bozukluk; depresif ve manik ya da hipomanik dönemlerden oluşan bir hastalıktır. Tek başına hipomani ya da depresyonla da seyretse biz ona yine bipolar bozukluk diyoruz.


Depresyonu hemen herkes biliyor. Moral bozukluğu, keyifsizlik, isteksizlik, hayattan zevk almamak, karamsarlık, ümitsizlik, yorgunluk, bitkinlik, gelecekle ilgili olumsuz düşünceler, intihar veya ölüm düşünceleri gibi düşüncelerin olduğu, kilo kaybı/artışı, aşırı uykusuzluk/uyku gibi belirtilerin olduğu bir tablo.


Mani; depresyonun tam zıttı. Aşırı konuşma, çok para harcama, öfkeli/neşeli olma hali, kendini önemli hissetme mesela mehdi, kurtarıcı, Napolyon olduğunu düşünme vs. önemli bir askeri, siyasi, akademik, sanatsal bir figür olduğunu düşünüp büyüklenme hallerini de içeren bir tablo.


Bu depresif ve manik haller hayatın içerisinde dalgalanarak seyredebilir. Özellikle depresif, manik/hipomanik dönem öfkeyle seyrettiğinde o zaman kişi gerçekten çok çekilmez olabilir. Her şeyi aşırı ciddiye alabilir, tartışabilir, çatabilir, şiddete müracaat edebilir kişi. Dolayısıyla insanlar yılar.


Burada da anlatıldığı gibi yıllarca kötü bir insan olabildiğini düşünmüş ablasının ve diğer aile bireyleri onlara nasıl davranmalı, sabır mı etmeli elbette sabır etmeli o ayrı bir husus ama sabretmenin haricinde en temel şey bu hastanın düzgün tedaviye ulaşmasını sağlamak lazım. Yani ciddi tedavileri her gün alması gerekenler varsa onları alması lazım.


Değilse şimdi etkisi 3 aya kadar uzayan enjeksiyon tedavileri var. Mesela bir enjeksiyon yapıyorsunuz hasta 3 aya kadar herhangi bir ilaca ihtiyaç duymadan yolunda gidebiliyor. Şizofreni için üretildi ama yakın zamanda bipolar bozuklukta da işe yarayacağını ön görebiliriz.


Eskiden haftada bir, 15 günde bir, 30 günde bir yapılan enjeksiyonlar vardı. Bunlar da yine bir tedavi seçeneğidir ve bunları da göz önünde bulundurmak gerekir.


Çok sayıda işe yarayan ilaçlarımız var. Lityum da bunlardan birisidir. Bugün çok ilginç olguyla karşılaştım. 2012 yılında gördüğümüz bir hasta lityum kullanıyormuş. Birkaç ilaçla müdahale etmişiz 2. görüşmemizin sonrasında hasta sadece lityumla tedaviye devam eder hale gelmiş. 7 yıl müddetle iyi, sakin ve güzel gitmiş. Son 3 yıldır anlaşıldığı kadarıyla doktora bile gitmiyor, ilaçlarını kullanıyor ve atak da geçirmiyormuş. 2 ay kadar önce kanser olduğu anlaşılmış ve doktora intikal etmiş. Kanser tedavisini yapacak doktorlar psikiyatrik ilaç kullandığını görüp psikiyatriste yönlendirmişler. Bu ilacın onkolojide kullanılacak ilaçla etkileşme riski nedeniyle psikiyatristten fikir almak istemişler. Psikiyatrist de yazılı olarak konsültasyon notunda 7 yıldır iyi olduğunu, son 3 yıldır da bir atak geçirmediğini ve ilacını da kesebileceğini belirterek yollamış. Hasta maalesef 1 hafta içerisinde yeniden ciddi bir mani atağına girmiş. Daha önce bir kez mani, bir kez hipomani ve 3 kez de depresyon atağı geçirmişti hasta bize geldiğinde ve o yıllardan bu yana da ciddi atak geçirdiğine ilişkin veri de yok. Doktor beyin notlarının fotoğrafını ben de gördüm. 3 yıldır atak bile geçirmediğini, ilaçlarını rahatlıkla bırakabileceğini yazmış. Bu tabii gerçek dışı daha doğrusu tıbbi bilgiye aykırı bir yaklaşım.


Bipolar bozukluk hastalarının ömür boyu ilaç kullanmaları gerekebilir hele de 4-5 atak geçirmiş bir hastanın. İlacının da alel usul öyle pattadanak tabir uygunsa kesilmesi hiç doğru değildir. Bir protokole bağlı kesilmesi gerekir.


Evet, alacağı kanser ilacıyla almakta olduğu ilaç arasında orta şiddetli bir etkileşim riski var. O zaman bunu onkologla ayrıntılı bir biçimde konuşup tedavi düzenlenebilirdi veya alternatif ilaçlarla bu kesilme süreci planlanabilirdi. Burada biraz zar atmış meslektaşımız maalesef ve hasta ilaç kesildikten 1 hafta sonra maniye girmiş. Çok hareketli olmuş her şey karmakarışık şimdi kanser tedavisinin de iyi gitmeme riski var. Dolayısıyla bipolar hastaların ömür boyu ilaç kullanmaları gerekebilir. En riskli durumlarda bile en iyi çözüm neyse onu temin etmek gerekir. Bu hastada olduğu gibi bir kemoterapi alacaksa da o kemoterapiyi en az etkileşen bir psikiyatrik ilaçla tedavisine devam etmesi planlanabilirdi.


Aile fertlerine düşen ise bu hastalara karşı gerçekten sabırlı olmak ve en doğru tedavileri kullanmaya devam etmelerini sağlamak. Bu elbette zor bir şey ama imkânsız değil. 


Bipolar bozukluk hastalardan hayatlarını çok iyi düzenleyen, işlerine güçlerine devam eden büyük işadamları, büyük akademisyenler, büyük siyasetçiler tarih boyunca olmuştur, şimdi de var.


Dolayısıyla lütfen hastalarımızın tedavisinde hem sabırlı davranalım hem de ilaçlarını aksatmamalarını sağlayalım.

 

 

3) Antidepresan kullanımını ne zaman bırakmak doğru?

 

Antidepresanlar bir çok psikiyatrik hastalıkta kullanılıyor ama en yoğun olarak kullanıldığı yer tabii ki depresyon, kaygı bozukluğu ve obsesif kompulsif bozukluk dediğimiz rahatsızlıklar. Bunun dışında dürtü kontrol sorunları vs. de kullanabiliriz.


Ben özellikle depresyon için geçerli yaklaşımdan söz edeyim. Oradan da diğerleri hakkında bir fikir edinebilirsiniz. Bir kere psikiyatrik hastalıklar yüksek tansiyon, şeker, kalp, romatizmal hastalıklar gibi ömür boyu süren rahatsızlıklar. Yani psikiyatrik ilaçları kısa bir süre kullanıp daha sonra kullanmayacağımız şeklindeki yaklaşım veya psikiyatrik ilaçlara “Aman bağımlı oluruz!” şeklindeki yaklaşımların tıbbi gerçekliklerle hiçbir ilişkisi yoktur. Çoğu zaman kaygıyla alakalı yaklaşımlardır. Yani psikiyatrik hastalar kaygılı oldukları için psikiyatrik ilaçları kullanırken de kaygı duyuyorlar ve ‘’Bunları nasıl bırakacağız! Nasıl bırakacağız!’’ diye endişe ediyorlar. Bırakın bu derdi doktorlarınız düşünsün, böyle bir şey yok! Psikiyatriste sorar ve cevabını alırsınız ama sürekli psikiyatristi ilaç bıraktırtmaya zorlamak çok kötüdür ve hastalıkların tekrarına neden olur. Yine bugün gördüğüm bir hasta benzer süreçler yaşamış. Yani yaklaşık 15-20 gün önce hekime danışmadan ilacını bırakmış ve hastalığı tekrar etmiş. Bundan daha tabi ne olabilir.


Kaygı bozukluğu olan ve aynı zamanda obsesif kompulsif bozukluk yani takıntı belirtileri de gösteren bir hasta gayet iyi giderken üstelik emziren bir hasta emzirmeye uygun bir biçimde ilaç düzenlemesi de yaptığımız halde doktora danışmadan ki bize ulaşabilir, düzenli olarak kullandığı ilaçlarını 20 gün önce kesmiş ve doğal olarak ne beklenir hasta bozulmuş. Çok tabi bir şey. Bu nedenle doktorlarınızın tam olarak ne söylediğine dikkatle odaklanın.


Depresyon için konuşursak depresyon tedavisi için ilk atakta asgari 1 yıl kullanmak gerekir. Bir çok kaynakta ‘’6 ay’’ diye geçer ama uygun doza çıkılıncaya kadar birkaç ay geçer. Tedavi yanıtı oluştuktan sonra 6-7 ay beklerseniz daha sonrada ilacı kesmeyi yavaşça düşünürseniz nereden bakarsanız bakın en az 1 yıl antidepresan kullanmak gerekecektir.


2. atağını geçiren depresyon hastalarında bu süre 2 yıla çıkar. 3. depresyon atağını geçiren depresyon hastalarında bu süre 2-5 yıl arasında bu ilaçları kullanmak gerekir. Eğer 4. atağı geçiriyorsa hasta bu kez artık ömür boyu antidepresan kullanması gerekecektir.


Kaygı bozukluklarında da az çok benzer yaklaşımlar vardır. Mesela obsesif kompulsif bozukluk ayrı bir sınıf olarak sınıflandırılır DSM-5 kitabımızda tedavisinde asgari 3 yıl müddetten bahsedilir. Travma sonrası stres bozukluğunda 18 ay yani 1,5 yıl müddetten bahsedilir.


Dolayısıyla kısa sürede ilaçlardan kurtulalım yaklaşımı gerçekçi ve tıbbi bir yaklaşım değildir. Bunun yanında gereksiz yere kaygılı ve tedaviyi aksatma riski taşıyan bir yaklaşımdır.

 

 

4) Kleptomani hastalığı hakkında bilgi paylaşımı yaparsanız çok memnun olurum.

 

Kleptomani, çalma hastalığı. Yani adam hem hırsız hem hasta olabilir mi evet olur, böyle bir grup insan var. Ben Bakırköy’de adli psikiyatri yaptım. Adli psikiyatride bazı insanların yaptığı hırsızlığın kleptomani sınıfına girip giremeyeceği tartışılıyordu, onlara göre raporlar düzenleniyordu.


Bir çok kişi kleptoman taklidi yapıyor. Hani çaldım ama bir sor neden çaldım gibi hastalığını kanıtlamaya çalışıyor. Kleptomanların ortak özellikleri şudur, çok değerli şeyleri çalmazlar. Yani hırsızlar yükte hafif pahada ağır şeyleri seçerler. Oysa kleptomanlar küçük şeyleri çok değerli olmayan şeyleri çaldıkları için yaptıkları eylem bariz bir biçimde hırsızların eyleminden ayrışır. Bu önemli bir şey.


Kleptomaniyle ilgili DSM-5 yani bizim kutsal kitabımız İncil’imiz, Kuran’ımız, Tevrat’ımız sayılabilecek psikiyatrinin kitabı ne diyor? Bakın neler var? Kişisel kullanım için ya da parasal değeri açısından gereksinilmeyen nesneleri çalma dürtülerine karşı yineler bir biçimde karşı koyamama. Yani koskoca bir kadın gitmiş eczaneden diş fırçası çalmış orta ya da üst sınıfa mensup bir kadın bir diş fırçası kaç liradır bilmiyorum şimdi ama herhalde çok kıymetli bir şey olmasa gerek gidiyor onu çalıyor, öbür taraftan bir anahtarlık çalışıyor, diğer taraftan bir şeker çalıyor vs.


Çalmaya yeltenmeden az önce giderek artan bir gerginlik duyma. Yani böyle bir kaşınma hali gibi ne diyelim içi gidişiyor. Urfa, Gaziantep yöresinde hastaların böyle bir tabir kullandıklarını görüyorum. Yani bir huzursuzluk hissediyor.

Çalarken haz alma, sevinç duyma ya da rahatlama. Yani tam o çalma anında bir gevşeme.


Öfkesini göstermek ya da öç almak için çalma eylemlerine girişiliyor değildir. Yani karşıdakine zarar verme maksadı yok. Çaldığı yerden ‘’Oh olsun! Gördün mü ben onun malını nasıl çaldım!’’ değil. Bu eylem sanrı ya da bir varsanıya karşı tepki değildir. Yani olmadık bir hezeyan beyinden geçen tuhaf bir düşünce. Yani bu kutsal kâsenin bir parçası ben bunu alırsam falan filan olacak gibi bir düşünce değil sadece o çalmaya karşı duyulan büyük bir haz. Fetişistik bir haz gibi düşünebilirsiniz.


Çalma davranım bozukluğu, mani dönemi ya da toplum dışı antisosyal kişilik bozukluğu ile dahi açıklanamaz. Ne demek bu? Yani bizim sık değindiğimiz antisosyal, psikopat asosyal değil bakın toplumdan kaçınan filan değil az önce aktardığımız şizoid filan gibi değil antisosyal. Yani toplum düşmanı, hukuk düşmanı, başka insanlara eziyet etmekten zevk alan, vicdansız, katil ruhlu, ahlaksız, suçlu insanlardan değil bu kleptomanlar. Yani böyle alçak ruhlu insanlardan değiller. Çalmaya karşı aynı böyle kumarbazın dürtüsü gibi engelleyemediği bir dürtüyle hareket ediyor. Kleptomani hakkında söyleyeceklerim bunlar.

 

 

5) Kleptomani tedavi edilebilir mi?

 

 

Bir dürtü kontrol bozukluğudur. Ben zaman zaman karşılaştım. Başarılı sonuçlar aldığımız hastalarımız da oldu. Takibi çok iyi gitmeyen hastalarımız da oldu. Fakat kleptomaninin yani çalma davranışının sadece kleptomaniyle ortaya çıkmayabileceğini o az önce söylediğim hırsız ruhlu insanlar veya kasten yapılan hırsızlıklar veya karşıya zarar verme maksadıyla yapılanların hastalık sayılmayacağını söylemiştim.


Fakat çalma davranışı bazı psikiyatrik hastalıklarda da zaman zaman ortaya çıkabilir. Mesela bipolar hastaların manik dönemde ortalama insanlara göre 3 kat daha fazla çalma davranışı gösterdiğine ilişkin yayınlar hatırlıyorum.


Dolayısıyla çalma davranışıyla karşılaşan psikiyatristin veya yakınlarının o kişinin gerçekten bir başka rahatsızlığı olup olmayacağını da sadece kleptomani değil çalma hastalığı değil belki başka psikiyatrik hastalıklara da düşar olabileceğini düşünmekte fayda var. Doktorunda o yönde müdahalesinde fayda var. Benim de çalma hastalığına müdahale ederken başka bir hastalık nedeniyle ortaya çıktığına şahit olduğum ve daha sonra tedavisini ona göre sürdürdüğüm hastalar olmuştur. Mesela bir bipolar hasta vardır.


Başka bir anımda bana kleptomani gibi başvuran bir hastanın, genç bir kız üstelik de psikiyatrik tedaviden fayda görmeye de başlamıştı. Daha sonra yaptığımız ilerleyen tetkiklerde hastanın aslında normal basınçlı hidrosefali denilen beynin sulanmasıyla giden bir yapısal değişime maruz kaldığını yani aslında beyninin sulandığını, orada sıvı birikmesi olduğunu, sıvı birikmesine müdahale edildiğinde de beynin rahatladığını ve çalma davranışının ortadan kalktığını söylemek isterim. Bu da ilginç bir anekdot yani davranış çalma davranışı ama arkada beyni ilgilendiren ağır bir hastalık olabilir. Dolayısıyla psikiyatristlerin özellikle ilk gördükleri hastalarda yani ilk kez kendilerine intikal eden hastalarda rutin bazı kimyasal tetkikleri yaptıkları gibi psikiyatrinin temel organı olan beyni de görüntülemelerinde çok büyük bir fayda vardır. Arkasında fark edilmeyen önemli şeyleri tümör gibi, hidrosefali, beynin sulanması gibi yine bazı Alzheimerleri, bazı demans, bunamaları yakalama gibi tabloları görme imkânı doğacaktır.

 

 

6) Kleptomani bipolar mı demek yasal süreçte doktor ya da tedavi raporu ne kadar etkilidir?

 

 

Kleptomani bipolar demek değil ikisi ayrı ama bipolar bozuklukta çalma davranışının özellikle manik dönemde olabileceğine işaret etmiştim. Eğer kişi gerçekten kleptomanik bir hastaysa ve çaldığı şeyler çok değerli değilse yasal süreçte yapılan incelemeler ve hasta olduğu da net olarak ortaya çıkarsa kleptomani o kişinin ceza almamasını sağlayabilir.


Diğer yandan bipolarken çaldıysa tabii bipolar kendisi ciddi anlamda daha ağır bir hastalıktır ve yasal süreçte hastanın ceza almaması yönünde ciddi bir katkı sağlayabilir. Tabii bunlar hekimlerin düzenleyeceği raporlar ve mahkemelerin alacağı kararlarla ortaya çıkacak süreçlerdir. Bilirkişilik denilen sistem buna hizmet eder. Dolayısıyla bu otomatik bir durum değil. Genel akışı ve olabilecekleri izah etmiş oluyorum.

 

 

7) Kayınvalidem bipolar, bilinçli olarak atak geçirip, insanları başına toplayıp kendi ile ilgilendirmek için ilaçlarını aksatıyor, ona ne yapılabilir?

 

 

Bu hasta yakını da hastaya çok sinirlenmiş bir biçimde kızgın kayınvalidesine. Bir kere bilinçli olarak bipolar bozukluk atakları geçirilmez ne depresyonu ne de manisi kişinin oturup planlayarak yaptığı bir şey değildir. Yani bu hasta ‘’Millet benimle ilgilensin.’’ diye ilaçlarını kesiyormuş, bozuluyormuş ve böylece insanlar etrafına toplanınca iyi oluyormuş. Bu çok mantıklı gözükmüyor. Bu belli ki hasta yakının hastayla ilgili bir bakış açısı, bir izahı, olayı kendince aydınlatması ama gerçeği yansıtmadığını eğer bu hasta gerçekten bipolar bozukluksa net olarak söyleyebilirim.


Bipolar bozukluk değilse ilgi çekmek üzere bir takım davranışlar göstermek bazı psikiyatrik hastalıklarda mümkün. Yani konversiyon bozukluğu böyle bir hastalıktır.


Dolayısıyla bu hastanın yakının bu tespitlerine katılmanın mümkün olduğu bazı klinik durumların olabileceğini de ifade etmiş olayım. Yalnız bu bipolar bozukluk için çok mümkün ve doğru gözükmüyor.


Bipolar hastalara yapılabilecek en önemli şeylerden biri ilaçlarını düzgün kullandırtabilmek için uzun etkili antipsikotiklerden istifade etmek olabilir. Yani 30 günde ya da 15 günde bir enjeksiyonlarla tedavisi düzenlenebilir ve gayet iyi gidebilir ondan sonra.


Bununla ilgili yeni çalışma ve veriler de ortaya çıkıyor. Dünyada ilk kez uzun etkili atipik antipsikotiği bipolar bozukluklarda kullanan çalışmayı biz yaptık. 2005 yılında Mısır’da Dünya Psikiyatri Kongresi’nde sunduk. Daha sonra batılı bir farmakoloji dergisinde yayınladık. Dünyada da çok ilgi gördü halen atıf da alan bir yazıdır.


Orada 12 bipolar bozukluk hastasına uzun etkili enjeksiyonlarla nasıl müdahale ettiğimizi ve sonuçlarının ne kadar olumlu olduğunu yayınlamıştık.


Diğer dünyadaki çalışmalarda bu çalışmayı destekler mahiyette bir çok yeni veri ürettiler ama bizimki en eski olduğu için sık sık atıf almaya devam ediyor.


Dolayısıyla böyle bipolar hastalara uzun etkili antipsikotiklerle müdahale etmek sorunların çözümü için ciddi katkı sağlayabilir.

 

 

8) Obsesif hastalarla alakalı da bir video çekmenizi rica etsek, gerçekten elimiz kolumuz bağlı tedavi kabul etmiyor.

 

 

Zor bir hastalık obsesif kompulsif bozukluk kişinin saçma olduğunu bildiği halde bazı davranışları yapmakta kendini alıkoyamaması ya da bazı düşünceleri düşünmekten, aklına getirmekten kendini alı koyamaması. Söz gelimi kapı koluna dokunamıyor o yüzden kendi kıyafetiyle dokunup geçebiliyor veya namaz kılıyor ama zihnine küfürle ilgili düşünceler geliyor ve namazım bozuldu mu bozulmadı mı gibi çok büyük tedirginlikler yaşıyor. Bazen bir yere oturuyor ve oradaki eşyalar simetrik mi değil mi uzun uzun inceliyor ve onları düzeltiyor, onları düzeltmeden işine başlamıyor vs. gibi. Bazen cinsellikle ilgili veya cinsellik esnasında aklına takılan bir düşünce nedeniyle partneriyle birlikte olamıyor. Böyle çok sayıda örnek var dinle, temizlikle, cinsellikle, ontolojik evrenle ilgili takıntılar hayatını zehir edebilir.


Bu hastaların bir kısmı da iç görüşüzdür. Yani akıl hastaları gibi tüm bunları yaparken etrafına da eziyet verebilir. Bu hastalığın boyutu konusunda yeterli iç görüye sahip olmadığı için diğer insanların hayatı da kararabilir. Mesela evlilikler dağılabilir bu nedenle bir çok kötü giden ilişkide obsesif kompulsif bozukluğun obsesif kompulsif yavaşlık denilen bir özelliği de vardır. Bir çok alanda intikal edememesi, süreci sürdürememesi nedeniyle takıntılı zihni nedeniyle insanlarla ilişkisi de etkilenebilir. Dolayısıyla bu soru çok haklı bir soru gerçekten hiç şüphesiz obsesif kompulsif bozukluğun bir an önce psikiyatriste ulaştırılması gerekiyor.


İlaçlarla ilgili yapılabilecek şeyler var yapılamayacak şeyler. İlaçlarla ilgili şeyler hastalığın %60-%70’ini ciddi anlamda rahatlatıyor ama geri kalanını çözmeye yetmiyor.


Orada bilişsel davranışçı terapi dediğimiz bu takıntıların üzerine sistematik bir biçimde psikoterapiyle gitmeyi, her bir takıntıyı özellikle ayrıntılı bir biçimde çalışıp o kişinin beyninin o takıntıların boş olduğuna en sonunda kanaat getirmesini sağlayacak şekilde onları zorlayan konularla muhatap edilmesi, karşı karşıya bırakılması sonucunda düzelmeler gerçekleşir.


Yani mesela yabancı bir yerde tuvalete gidemeyen bir hastayı defalarca yabancı bir yerde tuvalete sokarak ve orada kaygısının da düştüğünü ona göstererek artık yabancı bir yerde tuvalete gitmekten kaçınmanın saçma olduğu fikrini, işte karnında affedersiniz dışkıyla, şişlikle orada burada dolaşmasının manasız olduğunu, nispeten temiz olan bir tuvalette bu ihtiyacını gidererek veya çok temiz olmasa bile bu çok temel ihtiyaç nedeniyle nispeten kirli olan bir tuvalette bile bu ihtiyacı gidermenin temizlik takıntısından çok daha kıymetli olduğunu hastaya yaşatılarak öğretilir. Buna da üzerine gitme tedavisi diyoruz.


Bir psikiyatrist veya konuyla ilgili iyi eğitim almış klinik psikologlar yapabilir. Maalesef hekimlerin de çok uğraşmadığı klinik psikologların da zaman ve emek harcamadığı ve hastaların da ciddi anlamda rahatsız olduğu bir hastalıktır.


Bu hastalıkla ilgili lütfen sürekli doktor değiştirmeyin. Sağlam, bu hastalığı iyi tedavi ettiğine dair doğru bilgiler aldığınız hekimlerinize gidin ve onların hem ilaç hem psikoterapiyle süren tedavi protokollerini düzgünce izlediğinizde hastanın iyileşeceğini bilin derim.

 

 

9) Uykuya dalmada sorun yaşıyorum, geceleri ayıktığımda ise bir daha hiç yatamıyorum. Bu durum neden kaynaklanıyor olabilir?

 

 

Uyku bozukluklarının önemli bir kısmı esasen başka bir psikiyatrik rahatsızlığın komplikasyonun sonucudur. Kaygı bozuklukları, depresyon, psikoz, bipolar bozukluk bunlar en çok uykunun bozulmasına neden olan hastalıklardır. Hatta tersinden uykumuz bozulduğunda yine bipolar bozukluk, kaygı bozuklukları, depresyon, psikoz yani akıl hastalığı gibi hastalıklar tetiklenirler.


Dolayısıyla psikiyatride uyku çok kritik bir öneme sahiptir. Nasıl ki enfeksiyon hastalıklarında ateş çok önemlidir. Yani biz küçük bir çocuğun enfeksiyon geçirdiğini veya bakım verdiğimiz bir hayvanın enfeksiyon geçirdiğini artmış ateşinden anlıyorsak bir psikiyatrik hastanın da bozulmuş uykusu ruh sağlığının kötüye gitmekte olduğunun en önemli ölçütlerinden biri olabilir.


Dolayısıyla uykuyu bozan arkada başka bir psikiyatrik hastalık olup olmadığı yine bir psikiyatrist tarafından ancak doğru olarak anlaşılabilir. Bunun üzerinde çalışılması gerekir.


Diğer taraftan primer uyku bozuklukları denen yani başka nedenlere bağlı olmaksızın kendi başına uykunun bozulmasıyla ortaya çıkan psikiyatrik rahatsızlıklar vardır yine onların da tedavisi psikiyatristler tarafından yapılır. Yani nörologlar, beyin cerrahları tarafından değil bizzat psikiyatristler tarafından primer uyku bozukluklarına müdahaleler edilir. Dolayısıyla uykunuz bozuksa bir psikiyatriste danışın.


Uykuyla ilgili en az 8-10 çeşit psikiyatrik ilaç var. Bunlar üzerinden düzenlenebilir veya ilaçlara gerek olmayabilir. Uyku hijyeni denilen genel uykumuzu daha iyi uyumamızı sağlayan şartlar üzerinden bilgilendirme yapılabilir ve uykumuzu düzeltmek mümkün olabilir.


Son olarak iyi uykunun çok kıymetli olduğunu ve 7-9 saat arasında her gün uyumamız gerektiği bilgisini de bu soruya cevap olarak vereyim.

  

 

10) Panik bozukluk veya yaygın anksiyete bozukluğu nedeniyle 8 yıldır antidepresan kullanıyorum. Son iki yıl düzenli psikoterapi desteğiyle ilacın dozunu azaltarak bıraktım. Ancak iki ay içinde panik ataklar yaşamaya başladım. Ve yeniden ilaca başladı doktorum. İlk bir kaç yıl farklı isimlerde antidepresanlar verdiler. Yan etkisi oldukça ilaç değiştirildi. En son 5 yıldır venlafaksin kullanıyorum. 325 mg kadar çıkıp yavaş yavaş 37.5 mg ile bıraktım. Son bir yıldır 75 mg ile devam ediyorum. Kısacası ilaç kullanmaktan nasıl kurtulacağım?

 

 

Yani düşünebiliyor musunuz? 2 yıl içerisinde adım adım psikoterapi psikoterapi yaparak gidiyor ilaçları azaltıyor azaltıyor, kesiyor ve 2 ay sonra tekrar hasta. Hâlbuki ne düşünmüştü yani 2 yıl boyunca ilaçları azaltırken psikoterapinin iyi çalıştığını ve ilaçları da bıraktığında belki psikoterapiyle sağlıklı kalabileceğini düşünmüştür ihtimal ki hasta ve ihtimal ki hekim de öyle düşündü. Fakat 2 ay sonra yeniden hastalanmış. Bu kaygı hastaları için yüzlerce kez tekrarını gördüğümüz bir öykü.


Soruya bakın hasta ‘’İlaç kullanmaktan nasıl kurtulacağım?’’ diye soruyor “Hastalıktan nasıl kurtulacağım?” diye sormuyor. Çok ilginç bir şey belki de hiç kurtulamayacak, hayat boyu ilaç kullanacak. Bu dünyanın sonu değil.   


Bakın ben sizinle konuşurken gözlüğümü takıyorum ve önümdeki soruları rahatça okuyorum ve işim bittiğinde gözlüğü çıkarıyorum. Şu an baktığımda kameranın ayrıntılarını bile çok rahat seçemiyorum. Ancak gözlükle bunları rahat yapabiliyorum. Benim ‘’Bu gözlüğü ne zaman terk edeceğim?” diye sormam biraz tuhaf olmuyor mu? Sonuçta 53 yaşındayım kaç sene yaşayacağım onu bilmiyorum, sene yaşar mıyım onu da bilmiyorum ama sonuçta bu gözlükle yaşayacağım. Yani bu da benim vücudumun bir parçası gibi. Psikiyatrik ilaçları da lütfen böyle düşünün.


Düşünebiliyor musunuz? Göz gibi çok hassas bir organın önüne gözlük gibi çok tehlikeli bakın cam burada çok tehlikeli bir cismi koyuyoruz. Yani buraya bir taş, top gelse ya da olmadık bir şey çarpsa bu cam kırılıp gözümü kör edebilir. Bu çok büyük bir tehlike değil mi sizce?


Fakat net görüntü temin etmek için ben bu gözlüğü rahatlıkla kullanıyorum. Net bir düşünce temin etmek, net bir kaliteli hayat yaşamak için neden psikiyatrik ilaçları kullanmayalım. Gözlük kullanmaktan daha mı tehlikeli, yok böyle bir şey!

 

 

Bu metin, Prof. Dr. Haluk Savaş’ın Ahval haber sitesi ve kendi Youtube kanalında yayınlanan ‘’Bir Tatlı Huzur Prof. Dr. Haluk Savaş’la Soru-Cevap Psikiyatri’’ programının yazılı halidir.