1-Kadınlar günü kutlanırken kadınların bugünlerdeki en büyük problemi kadına karşı şiddet olarak görülüyor. Kadına şiddetin arkasında
hangi psikolojik nedenler var?
Kadına
şiddetin birçok psikolojik nedeni olabilir. Kadına şiddet belki de çocuğa
şiddet gibi aslında “zayıf”ın mağdur olduğu bir süreçtir. Kültürel yapımız, yaygın toplumsal kabul ve
davranış kalıpları da bu şiddeti destekliyor. Burada en bariz olan şey kadının
esasen “kendi başına” bir güç olarak ortaya çıkmamış olmasıdır. Yani kendi hak
ve konumunu koruyacak ekonomik ve sosyal donanıma kavuşmamış olmasıdır. Esasen
mesleksiz ve eğitimsiz olmasıdır. Birçok evlilik halen kadının “sosyal güvence
kurumu” gibi işlemektedir. Kadın çoğu zaman “geçinmek” için bu evliliğe
mahkumdur. Daha ilk günden itibaren
böyle bir durumda herhangi bir çatışma anında kadına kolayca şiddet
uygulanabilmektedir. Kadın kendini koruyacak şartlara sahip değildir. Adeta
güçlü bir patron karşısındaki “örgütlenmemiş işçi” gibi hızlıca mağdur konumuna
sürüklenmektedir. Bununla birlikte eğitimli ve meslek sahibi kadınlar da
şiddete maruz kalabilmektedir. Ta ki
sahip oldukları hakları ve konumu karşıdaki kişiye net bir biçimde anlatıncaya
kadar şiddet sarmalı sürebilmektedir.
Ben burada
kadına, veya onun da ötesinde aile içinde şiddete yol açabilen bir başka konuyu
gündeme getirmek isterim; kadına şiddet genellikle sosyal-kültürel ekonomik
boyutlarıyla tartışılan bir konu olarak kalıyor. Hemen her metin, konuşma
etkinlik bu başlıklar arasında gidip geliyor. Bu sürece/sonuca yol açabilen psikiyatrik hastalıklar yeterince gündeme gelmiyor.
Psikiyatrik hastalıklar hemen her tür
şiddetin oluşum süreçlerinde önemli bir yer tutarlar. Zamanında önlem alınmadığı için bir
çok hastalık ciddi sonuçlara yol açıyor. İşte “cinnet geçiren polis eşini ve
çocuklarını öldürdü” şeklindeki haberlerin de kaynağı çoğu zaman yeterince müdahale edilmemiş. psikiyatrik
hastalıklardır. Psikiyatrik
hastalıkların önemli bir kısmı öfke kontrolünü bozmaktadır. Bu hastalıklar ve
durumlar, alkol madde kullanım bozuklukları, şizofreni, antisosyal kişilik
bozuklukları gibi çok bilinenlerin yanında iki uçlu bozukluk, depresyon, ve
dürtü kontrol bozuklukları gibi daha az bilinen psikiyatrik tablolar da olabilmektedir.
Aile içinde
huzursuzluk ve şiddetin birçok kaynağı olabilir fakat psikiyatrik hastalıkların
zamanında tanınıp tedavi edilmemesi hem şiddeti uygulayan hem de şiddete maruz
kalan açısından sorun teşkil ediyor olabilir. Özetle psikiyatrik hastalıkların
bir kısmı hem şiddet davranışlarına yol açabilir hem de şiddete maruz kalan
insanlar hastalıkları nedeniyle şiddeti davet eder biçimde kontrolsüz davranıyor
olabilirler.
2- Kadına yönelik şiddeti nasıl önleriz?
Kadına yönelik şiddeti önleme artık Türkiye için bir bakanlık tarafından ele alınan çok geniş bir inceleme alanı; orada bir dizi sosyal politika oluşturulacağı anlaşılıyor. Ben birkaç şeyin üzerinde durmak isterim;
a-Kadın
uğradığı şiddeti hemen yakın çevresindeki insanlar ile paylaşmalı onlardan
yardım talep etmelidir.
b-Resmi
yetkililer, kolluk kuvvetleri nezdinde kısa sürede şikayete dönüştürmeli,
uğradığı saldırı belgelenmeli, tıbbi raporlar ile mağduriyetini kayıtlara
geçirmelidir.
Bu durum saldırgan konumundaki
kişinin “yaptıklarının mutlaka toplum tarafından bilineceği ve sonuçlarına
katlanmak zorunda kalacağını” bilmesi
açısından önemlidir ve frenleyicidir.
II-Kadına şiddete yol açan bir
psikiyatrik hastalık şüphesi varsa bu mutlaka açıklığa kavuşturulmalıdır. Şiddeti uygulayan kişi mümkünse
psikiyatrik bir muayeneden geçirilmelidir. Tespit edilebilecek bir psikiyatrik
hastalığın tedavisi şiddet davranışını önemli oranda azaltabilecek bir başka
yaklaşım olabilir.
3- Kadına şiddet polisiye önlemlerle
çözümlenebilir mi?
Kadına
şiddet sadece polisiye önlemler ile elbette çözülemez ama sağlam polisiye yaklaşımlar ciddi anlamada frenlenmesine neden olabilir.
Yani kadına şiddet uygulayan kişi polis yetkililerinin ve mahkemelerin bu konu
karşısında kesin bir “kanun hakimiyeti” tesis edeceği ve kendisini takibata uğratacağı,
cezalandırıcı olacağı şeklinde bir kanaate varırsa bu önemli oranda caydırıcı olacaktır.
Kadına yönelik şiddeti önlemek üzere
“yaygın bir sosyal politika” uygulanıyor olmasının en önemli etkisi “kamuoyu”
oluşturulmasıdır. Kamuoyu nezdinde
“kadına şiddetin, kötü, kabahatli, aşağılık, pis, ilkel” olarak
adlandırılmaya başlanması yaygın bir etki oluşturacaktır. Bunu sigaraya karşı yürütülen
kampanyalar gibi düşünebiliriz;bir yandan önemli yasaklayıcı yasalar diğer
yandan sürekli sigara kullanmanın nasıl kötü bir alışkanlık olduğunu işleyen
sosyal kampanyalar sigara kullanım oranlarında bariz bir düşmeye yol açmıştır.
Kadına karşı şiddete yönelik sosyal politikalar da bence ciddi bir başarı
gösterecektir. Bu anlamda Türkiye’nin gerçekten gelişmiş bir ülke olmasını
düşündürtecektir, gelişmesine katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda bir psikiyatrist
arkadaşımın (Doç. Dr. Yavuz Selvi) düşüncesini paylaşmak isterim; “Kadınların
acı çektiği hiçbir ülke aslında “gelişmiş” sayılamaz!” veya şöyle söyleyelim “Gerçekten gelişmiş bir ülke esasen kadınların
huzur, güven, ve mutluluk içinde olduğu bir yerdir”.