BİPOLAR BOZUKLUĞU OLAN BİR HASTAYLA PSİKİYATRİSTİN GÖRÜŞMESİNDEN NOTLAR
Dikkat: Bu görüşmedeki notlar hastanın izni ile internet ortamında paylaşılmaktadır. İzinsiz olarak herhangi bir başka ortamda bu bilginin kaynak göstermeden kopyalanması ve yayını yasal sonuçlar doğurur...
Prof. Dr. Haluk Savaş, genç kadın bir hasta ile bipolar (iki uçlu) bozukluk üzerine konuşmaktadır. Çok ilginç sorular gündeme geliyor;
Bipolar bozuklukta psikoterapinin yeri, din ve psikiyatri ilişkisi, ne kadar süreyle ilaç kullanılması gerektiği, hamilelikte ilaç kullanımı, psikiyatrik hastalıkların iyileşip-iyileşmeyeceği, hastalıkların "etiketlenme"si, psikiyatrik hastalıkların genetik yönü...
Hasta: Psikoterapi ve ilaç aynı anda kullanılıp birbirini desteklemeli midir?
Psikiyatrist: Tabii ki.
Hasta: Geçen yıl gittiğim doktorum
bana şöyle demişti: “Ben seninle oturup sabaha kadar konuşsam da hiçbir faydası
olmaz. O ilaçları alarak belli bir seviyeye gelmen lazım.”
Psikiyatrist: Psikoterapi ilacın
sağladıklarını size sağlayamayabilir, bunu mu söylemek istedi doktorunuz?
Hasta: Ben “ilaçları kullandım,
kullandım bir türlü olmadı. Bir sürü ilaç değiştirdim ama yine de iyileşemedim”
dediğimde “bunları sorgulamadan ilaçları kullanmalısın” dedi. Zaten daha hafif seviyedeki
hastalıklar için psikoterapinin daha faydalı olduğunu söyleniyor. Siz de beni
bilgilendiriyorsunuz birçok konuda. Belki bu da bir psikoterapidir.
Psikiyatrist: Şimdi hastaları bilgilendirmek
“bir tür” psikoterapidir zaten. “Psikoeğitim” diye bir kavramımız var, “psikoeğitim”
hastaların, hastalık hakkında doğru bilgilendirilmesi, eğitilmesidir.
Hasta: Evet, bu konuda kaygıları
azaltıyor. Ne olacağı hakkında bilgi sahibi oluyorsun.
Psikiyatrist: Kesinlikle, bu da
psikoeğitimin amaçları arasında geçiyor.
Hasta: Daha önce gittiğim doktorum
bana her atak bir öncekinden daha zor geçer demişti ve ben ondan çok fazla
etkilenmiştim. Ben 4 kere atak geçirdim, demek ki bu tekrarlıyor ve
tekrarlayacak da. Bunları ise ben şimdi kabul edebiliyorum, o zamanlarda kabul
edemiyordum. Artık bunu sindirdim ve bu hastalığın benim bünyemde olduğunu
kabul de etmeye başladım. Zaten “kronik hastalık” denildi mi ömür boyu sizinle
olan birşey ve ömür boyu bundan kurtulamıyosun.
Psikiyatrist: Böyle olumsuz düşünüyorsunuz
tabii ama birçok hastalık kroniktir. Örneğin kilo sorunu var ve buna bağlı
olarak kalp damarlarında tıkanma var diyelim. Bunun nedeni birçok olumsuz
alışkanlık olabilir. Sigara kullanma, yeme-içmede dikkatsizlik gibi. Ama yeni
doğmuş bir çocuk düşünelim ve bu çocuğun da kalp damarlarında sorun
yaşanabilir. Bu genetik bir rahatsızlıktır ve hiç bir yaşantı geçirmeden de bu
sorun yaşanmıştır, yaşanabilir. Bipolar bozukluk da, depresyon da böyledir.
Genetik olarak ciddi anlamda aktarılan bir rahatsızlıktır ve dolayısıyla sizin
tüm tedbirlerinize rağmen hastalık ortaya çıkmış olabilir. Bu doğal ve
biyolojik bir yatkınlıktır.
Hasta: Hocam sizin samimiyetinize
güvenerek bir şey söylemek istiyorum. Bu genetik bir hastalık dedik ve bizim
psikiyatri bilimini Batıdan aldığımız söyleniyor. Ama bizim kültürümüzde duayla
ve maneviyatla bazı rahatsızlıkların tedavi edildiği üzerine duruluyor ama bu
kanıtlanabilir birşey değil. Ama geçmişten buna benzer hikayeler duyduğumuz
oluyor. Belki çok ilkel olarak görünüyor ama işe yaradığını daha önceden
duymuştum. Bipolar hastalığı olan ve 15-20 yıl hiç atak geçirmeden yaşayan
hastalar varmış.
Psikiyatrist: Doğru böyle hastalar da var. Son
söylediğiniz birkaç şeyi cevaplamamı ister misiniz?
Hasta: Evet, tabi ki.
Psikiyatrist: Şimdi birincisi, din ile
psikiyatrinin ilişkisi karmaşık bir ilişkidir fakat buna ilişkin çok sayıda
veri vardır Dünyada. Biliniyor ki, dindarlık ruh sağlığı açısından olumlu katkı
sağlıyor insanlara. Bir takım şifa yöntemlerinden istifade etmeye çalışmanın da
kendine göre olumlu katkıları olabileceği alanlar da var. Ama genel olarak
dindarca bir yaşantı birçok psikiyatrik rahatsızlığa karşı bir düzeyde ama
sadece “bir düzeyde” katkı sağlayabilir. Ne demek bu? Mesela, alkol, sigara,
esrar vs daha az kullanırsınız ve bunların yol açtığı psikiyatrik
rahatsızlıklardan uzak durursunuz. Mesela, dindar insanlar genellikle bir
toplulukta bulunmaya daha yatkındırlar veya en azından camide cemaatle namaz
kılarlar vs. Dolayısıyla toplumla ilişkileri “bu anlamda” daha iyidir ve daha
geniş gruplarla temas edebilirler. Sosyal destek mekanizması da psikiyatrik sağlık
açısından önemlidir. Dolayısıyla dindar insanlar bunlardan daha fazla istifade
ediyor olabilirler. Bunun dışında bir şifacıya gidip onlardan dua ve destek isteme
hemen tüm “yerel” kültürlerde olan bir gelenektir. Bu Afrikalılarda,
Hristiyanlarda, Şamanizm gibi her kültürde var olan bir durumdur. Bir düzeyde
insanların bunlara inanması plasebo etkisi yapar. İlaç olmayan
bir takım etkisiz kimyasalların (deney için kullanılan sözde-sahte ilaç)
deneylerde insanlara %40’ a varan bir etki yaptığı bilinir. Dolayısıyla
gittiğiniz bir şifacı size iyileştirici bir etki yapabilir. Ama gerçek bir
tedavinin yanında bu etkiler sınırlıdır ve ağır hastalıklar karşısında bu
etkiler oldukça sınırlıdır. Örneğin, şizofren, depresyon, bipolar (iki uçlu)
bozukluk manik atak gibi ciddi rahatsızlıklarda bunun etkisi %0’dır. Dikkat ederseniz
burada geniş bir çerçevede tanımlama yaptım ve dinin de etki ettiği bazı
durumlara değindim. “Dinin psikiyatri ile ilgili hiç bir katkısı yoktur”
görüşünü savunanların yanında “dinin psikiyatrik bozukluklarda %100 katkısı
vardır” görüşünü savunanlar da vardır. Bu iki görüşün de doğru olmadığını öyleyebiliriz.
Depresyon için kısmi bir katkısı vardır ve manevi anlamda bir destektir. Ama bu
hafif düzeyde olanlar içindir. Özellikle orta düzey ve ağır düzeydeki
rahatsızlıklar için bir etkisi yoktur. Bilmem anlatabildim mi?
Hasta: Evet, anladım.
Psikiyatrist: Depresyon için kısmi bir
alakası olabilir. Tabi ki insanın Allah’tan yardım dilemesi bir destektir.
Ancak özellikle orta ve ağır düzeyde rahatsızlıklarda bu durum böyle değildir.
Hasta: Yani hocam bende ki
rahatsızlık hiç geçmez, kronik fakat kontrol altına alınabilir. Diyelim ki bir
hasta 4 defa atak geçirdi, bu ya depresyon ya da mani şeklinde gerçekleşebilir.
Ben 4 defa geçirdim, bu hastalığın daha kötü olacağı anlamına mı gelir?
Psikiyatrist: Çok sayıda atak geçirmiş olan
hasta mutlaka daha mı kötü olacaktır, bunu mu soruyorsunuz?
Hasta: Evet.
Psikiyatrist: Bu tek başına bir ölçüt
değildir. Sadece atak sayısı ile hastalığın daha kötüye gideceğini
yordayamayız. Tabi ki artmış atak sayısı yeni atakların olma olasılığının da
yüksekliğine işarettir. Dolayısıyla burada dikkatli olmak gerekir. Aksi
takdirde daha çok sayıda atak ile karşılaşmak ilk defa atak geçirmiş kişiye
göre daha yüksek olasılıktadır. Ama sanki anlattığınız atakların şiddeti sizin şu
anda bilinç düzeyiniz, tedaviye verdiğiniz yanıtlar, bütün bunları göz önüne
aldığımızda sizin hastalığınızın çok ağır seyretmediğini anlıyoruz. Mesela
şimdiye kadar hiç yatış gerekmemiş ataklarınız sırasında.
Hasta: İlk hastaneye gittiğimde 2 gün
yattım. Ama o da bilgisizlikten oldu çünkü hastalığım hakkında hiçbir bilgim
yoktu. Devlet hastanesinin acil bölümüne gittiğimde ben direk psikiyatri
bölümüne sevk etti ve orada 2 gün yattım. O zaman 22 yaşındaydım ve ilk defa bu
hastalıkla tanışmıştım. Bu zamanda ise direk ruh ve sinir hastalıkları bölümünde
yatırılmam beni çok etkilemişti. O dönemde etkilendim bu sonrasında da devam
etti. Demek ki bu da nasip.
Psikiyatrist: Bu da size üzüyor. Yani ilk
rahatsızlıkta hastaneye yatırılmış olmak size çok üzmüş.
Hasta: Hı hı, evet. Mesela Tıp
Fakültesi’nde de servis var ama orada daha normal hastalar var. Zaten ikinci
geçirdiğim atakta da sıra verilmişti bana ama sıraya kadar gerek kalmamıştı ve
toparlamıştım. Bu yüzden yatmadım.
Psikiyatrist: İyileşmiş miydiniz?
Hasta: Evet, daha iyiydim. Yani çok
acillik değildim. Doktora gidiyordum zaten onun denetimi altındaydım ama
hastaneye yatmak istemedim.
Psikiyatrist: Hı hı. Başka var mı aklınıza
gelen soru?
Hasta: Yok hocam, böyle yani.
Psikiyatrist: Tedirgin olacak birşey yok.
Sorularınızı bekliyorum, varsa cevaplarım daha.
Hasta: Yok hocam, böyle yani.
Psikiyatrist: Tedavide şu an ne
kullanıyorsunuz?
Hasta: …………………….
Psikiyatrist: Tedaviden şu an memnun
musunuz?
Hasta: Hı hı, evet memnunum.
Psikiyatrist: Her şey yolunda mı?
Hasta: Evet.
Psikiyatrist: İlaç kullanmayla beraber kilo
alma veya kilo kaybı var mı?
Hasta: Bazı ilaçların kilo
aldırabileceğini söylüyorlar. Ben 4-5 aydır kullanıyorum fakat bir değişme
olmadı. Ama daha ilerisi için olur mu bilmiyorum?
Psikiyatrist: Şu ana kadar olmadıysa bundan
sonra olma olasılığı o kadar yüksek değil.
Hasta: Hı hı, biliyorum fakat
internette çok abartılarak yazılmıştı o yüzden merak ediyordum.
Psikiyatrist: Yine o da kişiden kişiye değişir.
Sizin de kilo almadığınız anlaşılıyor ama çok kişi de ciddi kilo aldırabilir.
Yani kişisel farklılıklar olabilir.
Hasta: Hı hı, anlıyorum. Peki, hocam
benim ne kadar süre ilaç kullanmam gerektiğini tahmin ediyorsunuz, daha kaç yıl
kullanmam gerekir?
Psikiyatrist: Daha önce söylemiştim,
hatırlayın, ömür boyu. Nedenini açıklayayım tekrar isterseniz. Bir defa atak
geçirenlerin 1 yıl, 2 defa atak geçirenlerin 2 yıl, 3 defa atak geçirenlerin
2-5 yıl, 4 defa atak geçirenlerin ise ömür boyu tedavi görmesi gerektiğini
belirten birçok kaynak vardır. Tabi depresyon için konuşuyorum. Siz
depresyondasınız ve bir defa ilaçla tetiklenmişsiniz, antidepresan tetiklemesi
olmuş. Bipolarlığınız oradan gündeme gelmiş. Ama toplamda hep depresyondan
gidiyorsunuz ve bir defa da ilaç etkisi ile maniye girmişsiniz. Onun dışında aşırı
hareketlenme olmamış, doğru mu?
Hasta: Evet.
Psikiyatrist: Yani bir defa oldu.
Hasta: Evet, bir defa oldu.
Psikiyatrist: O bir defa ne zaman oldu?
Hasta: Geçen yıl ilkbaharda.
Psikiyatrist: Evet, dolayısıyla o tek manik dönem
ilaç kullanmanın sonucuydu.
Birinci bölümün sonu-